Hakkımda

Fotoğrafım
Yıllar boyu edindiğim bilgi ve tecrübelerimi burada siz takipçilerim ile paylaşmak için açtığım bloğumda genel olarak finans dünyasının bilinmeyenlerine yol alacağız.Beni tanımayanlar için inşaat mühendisliği ve finans alanında diplomalarım olup 2 alanda da çalışmalarıma yıllardır profesyonel olarak devam etmekteyim.(Bu hesabın kapsamı sadece küresel ekonomi ve piyasalar ile ilgili yorumlarımla sınırlı olacaktır. Burada yer alan yorumlarım yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.)

16 Mayıs 2019 Perşembe

Neoliberalizmin İflası!

Ünlü Kapital'in 1. cildinde Marx'ın belirttiği üzere sermayenin genel formülü metinlerde  p-m-p`(İngilizce'de ise m-c-m) şeklinde sembolleştirilen bu formüldür. Bir kaç gündür twitter üzerinden yazılarımda bahsettiğim durumu anlamak isteyenler veya konudan bi haber olan dostlar için tekrar gündeme almak istedim .Formüle baktığınız zaman ikinci p'nin üzerindeki ( ' ) işareti, birinci p'den değer itibariyle daha fazla olduğunu gösterir yani matematiksel olarak birbirinin aynı değillerdir. Zaten kapitalizmin tüm hikmeti bu işaretten gelir ,yani bu hareketteki p'ler birbirine eşit olmadığı için kapitalizm mevcuttur. Sebebi de p-m-p', yani paranın sermayeye dönüşümüdür. Marx bu formülün nasıl sermayeye dönüştüğünü şöyle açıklar. Eğer ki sadece 1 mal için para koyup onu satarsanız bu size sermaye sağlamaz. Ancak bir para ile aldığınız metayı satıp elde ettiğiniz parayı yeniden meta alımı sırasında bir oran olarak kullanırsanız sermaye üretmeye başlamış olursunuz. 

Bunu da p' ifadesindeki sermaye paranın sürekli biçimde 2/1; 3/1; 4/1 diye olacağını söyler. Az önce ne demiştik p'>p.  Ancak bu yatırılan para içinde hem canlı emek hem de cansız emeğe para yarılması gerekir ki. bunun sonucunda da paranın 1/2:1/3;1/4;1/5 ile mümkündür der.


Yani matematiksel olarak sermayenin bizzat sermaye olması için harcanan para, emek için harcanan paradan her zaman kat be kat fazla olmak zorundadır. 


Tekrar ifade etmek gerekirse (p)'nin (p')'ne dönüşebilmesi için emek gücü'nün ve ham maddenin, doğal kaynakların yani genel olarak üretim araçlarının devreye girerek üretimin yapılması gerekir. p-m-p' formülüne devam edersek. kapitalist p'yi verdi ve metayı (yani emek gücü'nü ve üretim araçlarını) satın aldı ve üretim sürecinde ortaya yeni bir meta (ürün) çıkarıldı. Şimdi bu yeni meta, üretim sürecinden önceki meta'ya eşit midir? Tabi ki hayır. Çıktı meta (m'), girdi metadan (m) daha fazla değer taşır. İşte bugün attığım twitlerde de sık sık bahsettiğim bu fazlalık artık değerdir. Emek gücü ile üretim araçlarının ilişkisi sonucunda artık değere ulaşılır. Bu ilişkide yer alan üretim araçların, yani doğal kaynakların, ham maddelerin değeri aynen metaya aktarılır. Halbuki emek gücü, kendi değişim değerinin daha fazlasını metaya aktarır ve emek gücünün değişim değeri, ödenen ücret olduğuna göre, emekçi kendisine ödenen ücretten çok daha fazla bir değeri yaratmış olur. İşte bu yarattığı fazlalığa, artık değer adı verilir. Kapitalizm açısından bu fazlalık kâr olarak nitelendirilir. Burada az önce anlattığım ''1 mal için para koyup onu satarsanız bu size sermaye sağlamaz'' ı tekrar göz önünüze getirin ve matematiksel olarak az önce anlattığımı sözel olarak ifade edersem ''artık değer''in ya da kâr'ın oluşum yeri üretim sürecidir. 

Ancak artık değer'in ya da kâr'ın sermayeye yani (p')ye dönüşebilmesi için gerçekleşmesi yani realize olması gerekir. Bunun için de üretim sürecinde oluşan yeni meta'nın (m') dolaşım sürecine girip satılması sonucu (p')'ye dönüşür.


Öyleyse, formülümüzü yeniden yazalım: p-m (e+üa)-ü-m'-p'. 
p=para, p'=sermaye,  e=emek gücü, üa=üretim araçları, ü=emekçinin ücreti ,m=girdi meta m=:çıktı meta

Peki son zamanda bu formülde işlemeyen taraf neresi?

Üretim araçlarının emeğin yerini alması yani teknolojik gelişmeler ile üretimin inanılmaz boyutlarda artık değere ulaşması ve robotik teknolojiler ile ücretlerin düşmesi ile değer oranının düştüğü de görülmeye başlandı. Çünkü denklemden insanı çıkarırsanız zaten sermayenin elde edileceği çıktı metayı alacak bir topluluk bulamazsınız... Şu anda dünyanın en değerli firmaları sanallık üzerine değerlendirilirken bu denklemden çıkan sonuç ile bu değere ulaşmıştır. Çünkü insanı denklemden çıkarmışlardır. Google,facebook veya twitter fark etmez hepsi birer teknoloji iken bunların değerini belirleyen şey insan değilse aslında nedir? Sorumuzun cevabı tabi ki sermaye. Ancak kar realizasyonu kısmında ücretleri düşen insanları hala denklem içinde kullanırken üretim kısmından çıkarırsanız sonuç olarak tüm denklemi bozmuş olursunuz.

Artık değere dönecek olursak yani işçilerin emek harcayarak ürettikleri şeylerin toplam değeri ile, işçilere ödenen ücret arasındaki fark kısmına. İşçilerin harcadıkları emeğin, karşılığı ödenmeyen kısmı da diyebiliriz. Bu ödenmeyen kısmın yani karların robotik teknolojiler ve gelişen yapay zeka ile ilerici toplum yaratmak yerine toplumun temelini dinamitlediği bu kapital sistemle varılamayacağı su kadar hava kadar barizdir. Sanki kapitalizm böyle de sürdürülebilir yalanı satıyorlar. Şunu anlamakta yarar var. Sadece insan için değil doğa içinde bu robotik metalaşma hızı git gide zararlı hale geliyor. Bunu Doğanın yenileme hızının bu metalaşma hızını karşılayamadığı yerde küresel ısınma gibi ekolojik denge bozukluklarını halihazırda zaten yaşamaktayız. Sonuç olarak hem insanın yıkımına hem de doğanın yıkımına sebep oluyor.


Bu iş bir yerde değişmez ise gezegenimizde insani yaşam koşulları geri döndürülemeyecek biçimde bir tahribata sebep olacak ya da bu işe müdahale edilip kapitalizm sona erecek ve  binlerce yıldır doğa ile uyumlu olan uygarlık devam edecek...

"Kapitalizm bir meta üretimi sistemidir, bu yapısı gereği her şeyi metalaştırır"  Karl Marx 

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Lose to Lose (Kaybet Kaybet)

Son günlerde sürekli dış basın kaynaklı çıkan haberleri izliyorum. Merkez Bankası rezervleri hakkındaki yazılar olsun, sonrasında viop işlemleri olsun, yine kamu bankalarının 4,5 milyar$ döviz satması olsun,S400 meselesi olsun vs. vs...

İlk olarak konuya girmeden önce  MB ile ilgili dolambaçlı patikaları izliyor söylemi yeni bir söylem değil bunu idrak edelim. Tüm ekonomistler bu durumu 2-3 senedir dile getiriyor ve sağır sultan duydu bu durumları...Bu durumlar ne idi? Politika faizi yerine gecelik faizlerde oynamalar, viop da short işlemler açılması, repoların durdurulması gibi çeşitli türev ürün kullanılarak piyasaya müdahil olundu.

Bild ,Reuters ,BBC veyahut yatırım derecelendirme kuruluşları olan S&P, Moody's, Fitch gibi kurumlar bu durumları bilmiyorlar mıydı yoksa şimdiye kadar görmezden mi geldiler? Asıl sorulması gereken soru budur. Yatırım derecelendirme kuruluşları bundan 1 ay öncesine kadar (ki 5-6 aydır benzer söylemler var) yazın faizlerin düşürüleceğini söyler iken bir anda bugünlerde çok kötüye gidiyor daha da büyük bunalım geliyor faiz arttırmazsanıza döndü! Şimdi buradaki keskin dönüşü anlamak için diğer taraftanda bu adamların Türkiye deki yatırımlarına bakmak gerekir.

2018 mart ayından beri BIST100 endeksinde  süregelen değer kaybı(120 bin seviyelerinden 83 binlere kadar geriledi) oldu. Buna kur kaybı da eklendiğinde yabancının aldığı hisseler short pozisyonlarında negatif etki yaptı. Buna swap faizlerindeki oynamalarda eklenince güzelce zarar ettiler. Bu zarar eden kurumlardan bir tanesi de Deutschebank. En fazla kar eden kurumda HSBC olmuştu. Kısaca o günden bu güne bakıldığında Commerzbank ile Deutschebank birleşmesinin gerçekleşmemesi ve üstüne edilen zararların çıkarılamaması en büyük ticaret partnerlerimizden olan Almanya 'yı oldukça yakından ilgilendiriyor.

Daha açık olmak gerekirse şöyle ki  S400 mevzusu açıldıkça ne oluyor kur düşüyor.Mevzuyu açanlar kim BİLD,REUTERS,BBC. Ticaretimizin en yoğun olduğu ülke Almanya. TL değer kazanınca adamlar ülkemizde ki almış olduğu hisseleri ne yapıyor satıyor dimi. Sonra kur yükselince de aradaki ihracattan yararlanıp ucuza malı da bizden alıyor mu alıyor. Tertemiz bir çıkış yapıp güzel günlere yelken açan Heidi kızımız burada ki yetimin hakkına girmiş oluyor en temizinden. Bu arada bizim yetkililer de swaplar ile tekrar oynayarak Heidi kızımıza oldukça yardımcı oluyor orası da başka bir mevzu... 

Kısacası bize bizden başka dost yok a dostlar!!! Yoksa söylentilerin milyar dolarları erittiği kırılgan ekonomi yapısında kaybet kaybet(lose to lose) daha çok devam eder bizde naklen izleriz!!!

17 senedir dolambaçlı patika yollarından ülke ekonomisini yöneten hükümet yetkililerinin vatanseverlik çerçevesinde davranıp daha fazla para yakmadığı güzel parlak ve umutlu yarınlara...

Kaynak:https://www.yenicaggazetesi.com.tr/hsbc-bir-gunde-120-milyon-dolar-kar-etmis-224250h.htm

12 Mayıs 2019 Pazar

Ekonomi Verilerine Genel Bakış

İlk sanayi verilerini incelediğim yazımda(bknz.https://mehmetcagdas.blogspot.com/2019/02/sanayi-sirketlerine-genel-baks.html) son dönemde yaşanan likidite krizinin iş dünyasını özellikle şirketleri nasıl etkilediğine bir bakış atmış ve durumu görelim demiştim...
O zamandan bu zamana geçen 5 ayda yaşanan tüm gelişmelerin daha da kötü sonuçları olduğu hepimizin malumu. Konu başlıklarını temel anlamda seçmeye özen gösterip net bir şekilde durumu yine sizlere aktarmaya ve sade bir dil ile anlatmaya özen göstereceğim...Tarih: MAYIS.2019

1-İflas Oranları 

Aylık bazda oranlara baktığımızda geçen sene ile hemen hemen benzer bir tablo olduğu gözümüze çarpıyor.Hatta biraz daha aşağısında kalması asıl kırılmanın geçen sene olduğunu gösteriyor. Bunda verilerin özellikle ocak aylarında açıklanmasının da oldukça ilgisi bulunuyor grafiklerde...
AYLIK GRAFİK
 Yıllık bazda baktığımızda ise tabloya şimdilik  hala kredi genişlemesinin pik yaptığı yıllar olan 2012 sonrasındaki tablodan uzağız. Ancak geçmiş dönemlere göre de oldukça fazla sayıda iflas olması şirketlerin durumunun iyiye gitmediğini gösteriyor.

YILLIK GRAFİK


2-Kapasite Kullanım Oranları

Aylık bazda şirketlerin kapasite kullanım oranlarında ocak ayından sonra dipten bir yükselme gözükse de genel olarak bu sene zorlu geçeceğe benziyor. 2012 sonrası düzelme yılları ile aynı oranlara gelindiği yıllık bazda zaten en dikkat çekici nokta. Bu oranların aşağısına gelmesi daha önce de belirttiğim gibi 2008 krizi dönemine benzer tablolar yaşatabilir. Şimdilik kırılma MB verilerine göre o kadar risk içermese de şirketler tüm önlemlerini almalılar. Bu arada aylık bazda olan yükselişin teşviklere rağmen çok bir etkisi olmaması ve tekrar seçim sürecine girmemiz ayrıca olası sistematik risklerin artması gibi sorunlar sebebi ile mayıs ve haziran aylarının verilerine de bakacağız.
AYLIK GRAFİK

YILLIK GRAFİK

3-Elektrik Üretimi

Elektrik üretiminde aylık dönemlere baktığımızda gözle görülür bir daralma olsa da bu mevsimsel bazlı daralmalarla karıştırmamak gerekiyor. Geçen senede bu daralmalar görülmekteydi ancak TOBB ve MB verilerinin tersine EUROSTAT tarafından alınan bu verilerde geçen değerler kapasite kullanım oranı verileri ve iflas oranlarıyla tutarlılık göstermemekte.(Elektrik üretiminin bu kadar hızlı şekilde azalmasının bir izahı olmalı)
2018 yazında yaşanan kur oynaklığından beri süre gelen seyir mevsimsel oynaklıkların da verilerin içinde olmasıyla birlikte ciddi anlamda düşüş gösteriyor... Nüfus oranı artışı ile gelen harcamalar zaten yıllık bazda genel olarak artan bir tüketim şeklinde gitti şimdiye kadar. Bunu direkt olarak resesyona bağlamanın ocak ayında tam aksi yönde erken olduğunu düşünüyordum.Ancak şu anda 2012 verilerinin altına düşmesi ile bu durumu aşağıda daha net görebiliriz ki keskin bir daralma var.
AYLIK GRAFİK

YILLIK GRAFİK

4-Sanayi Üretimi

Sanayi üretimine baktığımızda ilk gördüğümüz faizlerin üretime olan negatif etkisi demiştik. 2018 de faizlerin 625 bp arttırılması sonrası sürekli eksiye düşen bir endeks aylıkta dikkat çekiyor. Bu durum faizlerin düşmesi konusunun gerekliliğini arz ediyor.Ancak şu anki atmosferde bunun yapılamayacağı da ortadadır. Tüm finans kuruluşları anketlerinde yeni bir faiz artışı gerekliliğini vurgular iken ve yine MB arka kapıdan daha geçen hafta %1,5 oranında faizleri arttırmışken sanayicinin durumu çok zor!
Yıllara göre dağılıma baktığımızda ise sanayi reflekslerinin 2001 krizine benzer bir ruh hali içine girdiğini görüyoruz. Son aylarda TÜİK verilerine göre toparlanma olsa da kur bazlı etkilerin negatif yönde tekrar bu verileri aşağıya çekmesi gelecek verilerde muhtemel sonuçlar arasında görünüyor. Şu an durum henüz 2008 küresel krizindeki kadar kötü olmasa da küreselde oluşan ticaret savaşları riski ve ülkedeki sistematik ,sistemik risklerin toplamı iyiye işaret değiller! (CDS rakamları bu yazıyı yazar iken 490 seviyelerinde seyir etmektedir.)
AYLIK GRAFİK

YILLIK GRAFİK


5-Stoklardaki Değişim
Stoklardaki değişim yıllık bazda veriler tutulmaya başladığı zamandan bu yana kadar en pik düşüşün olduğunu gösteriyor. 2016 senesinde uzun süre yetebilecek miktarda bir stok yapılması ithalat oranlarını düşürmek için yapılan planlar ile doğru orantılı gitmiş görünüyor.Ancak bu seviyedeki stokların azalması ile bir süre sonra ciddi ithalat gerekliliği de bariz görünüyor. (2016 yılında stok oranları tarihin en yüksek seviyesinden 2018 yılında tarihin en düşük seviyesine gerilemesi normal midir sorusunu akıllara getiriyor...)
AYLIK GRAFİK

YILLIK GRAFİK


6-Araç Üretimi

Ocak ayındaki yazımda araç üretimindeki daralma 2008 yılındaki daralmaya benzer olsa da trend olarak düşüşü daha sert olması hem yerleşiklerin araç alımına yönelmemesi ve parasını tutması hem de yurt dışına satılan miktarın özellikle AB ülkelerinin keskin bir daralmaya girmesi ile açıklanabilir durumda demiştim. Bir çok fabrikanın bant durdurması, kimi üreticilerin fabrikasını taşımaya karar vermesi sonrası grafiklerde görülen anlamsız artışın sebebi ya verilerin hatalı olması ya da bu haberlerin yalan olmasından olabilir. Birileri fena halde insanları salak yerine koyuyor ama grafikleri yorumlama işi matematiğe dayalı olunca böyle durumlardaki anlamsızlık ortaya çıkıyor...
Konumuza döner isek yan sektörleri ve ana fabrikalardaki istihdamı düşünürsek sektördeki durağanlığın işsizliğe yol açacağı bir gerçek. Faizlerdeki yüksek miktar insanların yatırımlarını kısmasına örnek teşkil eden bir durum var. Ocak ayında yaptığım tesiptten farklı bir durum yok. Yıllık bazda araç üretimi 2008 seviyelerine gerilemiş durumda daha büyük bir daralma olursa sektörün küçülmeye gideceği geçmiş yıllardaki verilere bakarak söylenebilir dedim ve daralma haberleri zaten malumunuz.
YILLIK GRAFİK



7-Çelik Üretimi

2016 yılından itibaren kademeli olarak artan çelik üretimi 2018 yılı itibariyle kademeli düşüşe geçmiş durumda görünüyor. Burada ABD tarafından uygulanan çelik ürünlerindeki ambargonun da etkisi oldu. Ancak genel olarak yukarıda sıraladığımız temel faktörler burada da etkili duruyor. Piyasaların dengeye oturamaması çelik üreticilerine negatif yansımış durumda ve son aylarda dipten bir geri dönüş gözükse de tekrar aşağı çekilmesi ,küresel riskler,jeopolitik riskler ve diğer riskler açısından şaşırtıcı sonuçlar arasında olmayacaktır..
YILLIK GRAFİK

SONUÇ

Daha sıralayabiliriz bu durumları ki sanayi içerisindeki bu ana sektörlerin dışında diğer sektörlerde de benzer. Ancak asıl mevzunun genel olarak piyasalardaki dengesizlikten kaynaklı ve yapısal çözümlere muhtaç olduğu görülüyor tespitim yerine artık bu risklerin tamamen dışında politika riskinden kaynaklı finansal bozulmaların farkında olmak gerekir.  Temel durumlara burada dikkat çekmeye çalıştım daha çok yoksa maddeleri  dediğim gibi daha fazla sıralayabilirim. Üretim endekslerindeki gerilemeyi durduracak önlemlere başvurmak şart görünse de seçimlerden fırsat gelmiyor. BIST içindeki hisse dağılımlarında 30 hisse içindeki durumlarındaki kayıpların fazlalığı tüm bu şirketleri daha da çok zorlamaktadır. Yatırımcı bakış açısının da bu enlemde yol alması da bu tablolara baktığımızda şaşırılacak bir durum olarak görülmüyor. Para politikasının bu işleri çözmesini beklersek en sonunda yüksek enflasyon ile birlikte küçülme modeli olan slumpflasyonu iliklerimize kadar hissedeceğiz. Çünkü demokrasimizdeki belirsizlikler,siyaset ağızları vs. tamamiyle üretimin önüne geçmiş durumda ve en kötüsü de güven ortamı kaybolmuş durumda görünüyor!!!

Kaynak:https://tr.tradingeconomics.com/turkey

10 Mayıs 2019 Cuma

Mutluluğun Kökenindeki Zerdüşt

Herkes için ve hiçbir kimse için acayip bir kitaptır zerdüşt... Niçe'nin üst insanı diye birşey aslında hiçbir zaman varolmadı. Ama temel manada tüm insanlığın isteği de bu üst insanın seviyesine ulaşmak üzerinedir. Komünel düzende yaşayan insan toplulukları tarih boyunca böyle bir amaca hizmet eden insanları sistem dışına yollamıstır. Bunu yapan komünel topluluğun daha sonra kurtarıcısını beklemesi kadar ahmakça davranışlar sergilemeye halen daha devam etmektedir. *Niçe'ye göre ya ölümü secenlerdensiniz ya da yaşamayı... Birden geldik bire gideriz der ölümü isteyenler ve arzulayanlar. Onlar aynı zamanda yaşamak istemeyenlerdir diye de ekler. Bu durumda kaotik bir duzende tekillik arayanlar yalnız durumda kalır iken kaotik düzene ayak uyduranlarin yaşam alanlarının sonsuz olması gibi tezat bir durum oluşturur. O yüzden protest bir yaklasim ile kitabın dili devrik ve şiirsel cümleler ile dini metinlere benzer. Salt okunarak anlasilabilecek bir dili olmaması da zaten yine bir gönderme. Bunu böyle yapmasındaki amacı dini bir rituele parodi olarak yaklasip okuyan kişinin yüzüne tüm gunahlarini saydirmasinda gizli...  Platonun dediği gibi salt düşünceye ulaşmak için çocuk gibi düşünmek gerekir. Salt düşünceye yönelim çok önemlidir. Platon insanin 4 halini devlete uyarlar iken son halinin çocuk olması tesadüf değildir. Ona göre insan nasıl olursa devlette ona göre evrilir. Milattan önce edinilen bu insan fotoğraflarının ne kadar zaman sonra farkına varabildik... İnsanın gercek sorunları bu mevzu bahis temelde salt düşünce ile çözülebilecek sorunlar iken yapay gündemlerle zihinler meşgul ediliyor ve aslolan salt bilgiden uzaklaştırılıyor. Çok kaotik tutunca herşeyi haliyle yaşamımız ve çevremizde kaotik bir hal alıyor. Kapitalizmin temel çıkış noktası da bu kaotik düzendir. Insanin temel sorunlarının geçmiş zamandan bu yana değişmediğini platonun devletinde net biçimde görüyoruz. Şu an ki teknoloji ve bilim sayesinde çoklu evren teorilerini fiziki anlamda irdeleyip matematiksel olarak hesaplayabiliyoruz. Onların da gördüğü bu kaotik düzen sayesinde uzayın oluştuğu. Yine termodinamigin 2. Yasası olan entropiye göre sistemin düzensizlik ürettiğini ve hergecen gün bu düzensizliklerin arttığını belirtir. Enerji artar iken entropi azalirken , enerji azalırken entropi en yüksek değerine ulaşır. Yaşam anlamında bu durumu yorumladigimizda ne kadar basit yaşarsak  o kadar bu düzensizliklerden uzaklasiyoruz. Ne kadar yine salt düşünceden uzak insanlardan oluşmayan komünel yapilarda bulunuyorsak bu düzensizliklerden uzaklasiyoruz. Ruh olarak adlandırdigimiz şey de bir enerji biçimi sonuç olarak. Kaotik salt dusunceden uzak toplum yapılarinda insanin enerjisinin azalmamasi mümkün değildir! Budist rahiplerin Nepal in tepelerinde komün hayattan uzak ve basit yaşam biçimini seçmelerini böyle anlayabiliriz. (Bu durumda da bir kast sistemi oluşması zaman içinde gerceklesmesi temel manayi saptirmamali aranan temel düşünce olan mutluluk) *Ömer Hayyam ,Farabi ,niçe ve Platon gibi isimler hep çocuk hallerine yani salt düşünceye ulaşmış isimlerdir. Insanin çocuk hali enerjisinin en yüksek olduğu halidir. Ruhsal olarak en iyi dönemidir. Hayal gücünün ve algilarinin açık ,üretkenliğin en üst düzeyde enerjiyle birleştiği dönemdir. Entropinin en az olduğu dönemidir insanoglunun. Herkes için ve hiç kimse için bir kitap vurgusu bakış açısını geniş tutanlara ve enerji olarak o çocuk enerjisinde entropisini en düşük seviyeye indirmiş üst insanlara yazılmıştır. Düz okunursa saçma ancak aynı frekansa geçince insanlığın resmini net bir biçimde gösterir. Biraz önce saydığım isimlerin bakış açılarinin nirvanaya ulaşmış son biçimidir...