Hakkımda

Fotoğrafım
Yıllar boyu edindiğim bilgi ve tecrübelerimi burada siz takipçilerim ile paylaşmak için açtığım bloğumda genel olarak finans dünyasının bilinmeyenlerine yol alacağız.Beni tanımayanlar için inşaat mühendisliği ve finans alanında diplomalarım olup 2 alanda da çalışmalarıma yıllardır profesyonel olarak devam etmekteyim.(Bu hesabın kapsamı sadece küresel ekonomi ve piyasalar ile ilgili yorumlarımla sınırlı olacaktır. Burada yer alan yorumlarım yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.)

17 Şubat 2020 Pazartesi

Dolar 1 TL Olur Mu? Peki Mazot 1 TL Olur Mu?

Başlığı çarpıcı atmamın sebebi yazdığım yazıların diğer türlü okunmamasından dolayıdır. Hali hazırda yurt içi döviz mevduat oranının rekorlarda koşması yüzünden ekonominin herkesi ilgilendirdiği bir durum oluşturması sebebi ile araştırmasını yaptığım yeşil enerji konusundaki çözüm yolunu ,aldığım eğitimin hakkını vermek ülkemizin kalkınmasına ön ayak olabilecek çalışmaları başlatmak için kaleme aldım.

Aldığım akademik eğitimlerin bir ayağının inşaat sektöründe diğer alanının da finans ve iktisat ayağında olması farklı bir bakış açısı ile olaylara yaklaşma kabiliyeti kazandırdı. Bu bağlamda başlık kısmına da atıfta bulunursam Dolar 1 TL, enerji maliyeti de 1 TL, istenirse pek de güzel olur.

İnşaata dayalı ekonomimizin yavaş yavaş inşaat sektöründe oluşan küçülme ile dolaylı olarak inşaat sektörü ile alakalı diğer sektörleri de küçültmesi yüzünden son günlerde yaşanan ekonomi temelli kötü sosyal tabloların oluştuğunu görmekteyiz. Yıllarca yüklendiğimiz sektörün inşaat sektörü olması bir anlamda kişilere rant sağlayan hazır getiri sunan projeler ile oluştu. Haliyle dev inşaat firmaları mega projelere imza attılar. Ancak gözden kaçırdığımız bir durum bu inşaat firmalarının tecrübesinin yadsınamayacak kadar fazla olduğudur. Bu firmaların yönetim biçimleri veya siyasi çıkarlarından ziyade iş tecrübesi olarak onlara bakar isek dünyada bu işi en iyi yapan firmalara sahibiz.

Şimdi işin asıl olarak bahsetmek istediğim çözüm aşamasına gelirsek bu firmaları kurtarmak için vergi indirimlerine vs gerek olmadan veya faydasız mega projelere imza atmadan da bu tecrübeye vakıf inşaat ayağı ile istihdamı şimdiki seviyesinin çok çok üstünde yaratabilir hatta enerji maliyetlerini de sıfıra indirebiliriz. Nasıl mı?

1-Yenilenebilir  enerjiye geçeceğiz,
2-Her bölgedeki bina stoklarını yenilenebilir enerji toplayacak mikro enerji santrallerine dönüştüreceğiz,
3-Kesintili enerjileri depolamak için her binada ve altyapı genelinde depolama teknolojilerini uygulayacağız,
4-Her bölgedeki enerji şebekesini aynı internet gibi işleyerek enerjiyi paylaşan bir şebeke ağına döndürmek için internet teknolojisini kullanacağız,
5- Ulaşım araçlarını,iş makinelerini akıllı ,bölgesel,etkileşimli bir enerji ağı üzerinden elektrik alıp satabilen yakıt hücreli araçlarla değiştireceğiz.

Eski enerji sanayileri,en başta devletlerin enerji politikalarını şekillendirirken onlara etki edebilen zenginlerimiz yüzünden güçlerini halen koruyor. Devlet ödenekleri ve başka adam kayırma biçimleri yenilenebilir enerji konusunda yatırım yapanlar karşısında bu zengin arkadaşların haksız bir avantaj sağlamasına sebep oluyor yıllardır. Yenilenebilir enerji tiplerini kötüleyerek veya bunun yetersiz olacağını dile getirip duruyorlar. Ancak bu iddiaların hiç biri bir araştırmaya dayanmıyor. Şu gün hayatımızda ki teknoloji yukarıda saydığım 5 maddeyi de gerçekleştirilebilir kılıyor. Ülkemizdeki binaların çatıları %40 oranında bina yüzeyleri ise %15 oranında fotovoltaik uygulamalara elverişli. Ayrıca rüzgar enerjisi üretmek için kullanılacak türbünlerin kendini amorti etme süresi de 10 yıla kadar düşmüş durumda. Ayrıca bahsettiğim binaların her biri bulunduğu yerdeki çatıdaki güneş,dış duvarlara vuran rüzgar,evlerden çıkan atık sular,binaların altındaki jeotermal ısı(ülkemizdeki depremi avantaja çevirmek için uygulanabilir bir diğer model) gibi yenilenebilir enerjileri depolayabilecek potansiyel mini enerji santralleridir.

İşin istihdam kısmında 26 milyon haneye uygulanabilecek bu modelin yaratacağı ek istihdamın 250 bin kişi olabileceğini size söyleyebilirim. Aynısını İngiltere'de uyguladılar. Business Week dergisinde rakamlar mevcut. Bu projeler şu anda AB ülkelerinde,İngiltere'de ve Kuzey Avrupa ülkelerinde uygulanıyor.

Yeter ki bununla ilgili mevzuatlar hazırlansın, işin finans ayağı buna yenilenebilir binalara özel mortgage kredileri ile destek versin. Elektrikli araba projesini yapacaksak bunu neden kendi evimizdeki imkanlar ile şarj etmeyelim. Saydığım 5 madde birbirinden ayrılmaz bir bütünlükte hayata geçirilirse yaşadığımız coğrafyanın dezavantajlarından değil de doğal avantajlarından yararlanmayı düşünürsek ekonomideki kalkınmayı ek istihdam yaratarak ve gerekli tecrübeyi birbirimizle savaşmadan ya da iflas ettirmeden paylaşarak ,akılcı bir şekilde teknolojileri kullanarak yaratabiliriz.

Sonuç olarak Kanal İstanbul Projesi gibi mega projelere değil bütünleşik yapıdaki birbiri ile entegre mikro projelere ihtiyacımız var. Bu proje hayata geçerse dövizin geldiği düşük seviyeleri beraber izleriz ve her iddaasına da girerim ki fosil yakıtların kullanılmadığı şehirlerde ki hava kalitesi bile sizi tatmin edecektir. Dünya'da bu işin yaratacağı etkide ise yenilenebilir enerji ile doğa sevgisi aşılayan bir ülke imajı tüm bakış açılarını tersine çevirir ki küresel ısınmaya önlem alan Türkiye imajı çok güçlü bir imajdır. Yabancı yatırımcıların tüm ilgisini bir anda ülkemize çekebilecek cazibeyi kendimiz yaratabiliriz yeter ki isteyelim.

Not: Kaynaklar kısmında yararlandığım makaleleri görmek isteyen siyasiler olursa iletişim adreslerim zaten mevcuttur. 


11 Şubat 2020 Salı

Pangaea'ya Dönüş

200 milyon yıl önce mezozoik çağda kıtalar tek bir büyük karada birleşti. 1960'larda jeologlar dünya tarihinin erken dönemlerinde tek bir kara olduğunu ve zamanla coğrafi bir süreç sonucu birbirinden ayrıldığından şüphelenip bu çalışmayı gerçekleştirmişti. İşte bu kıtaya PANGAEA denildi.

Yerel bölgeler ve ulusal hükümetler önümüzdeki yüzyılda ortadan kalkmayacaksa da hatta güçlenecekler kıtasal birlikler bütünleşmiş kıtasal pazarlar için kapsayıcı bir siyasi yasama oluşturacak.

Endüstri 4.0 ve endüstri 5.0 süreçlerinden geçtiğimiz bu dönemi yorumlarken geçmiş dönemlerin ortak hafızasından yola çıkara geleceği yorumlamak gerekiyor.
1.endüstri devrimi buharlı makinelerin bulunması ile başlamıştı,
2. endüstri devrimi seri üretime geçiş ve elektriğin üretimde kullanılması ile oluştu,
3. endüstri devrimi elektronik ve dijital teknolojilerin seri üretim süreçlerine katılması ile başladı,
4. endüstri devrimi bulut sisteminin oluşu yani internet of things ile fabrikalarda üretimde kullanılan makinelerin birbiri ile iletişimi ile oluştu ve sonucunda oluşan big data dediğimiz verinin kullanım süreci ile tüm sınırları birleştiren konvansiyonel bir ağ sistemi ile başladı.
5. endüstri devrimi yani endüstri 5.0 ise insansız üretimin yani yaratıcılıktan uzak olan yapay zekanın üretimde verimsiz olacağı bu yüzden işbirlikçi yani collaborative robotlar kullanımı ile insan beyninin ve robotların gücünün beraber kullanılması kavramından yola çıkarak başladı.

Endüstri 4.0 sürecinde bulut sistemi vasıtasıyla iletişim araçları ve nesneler birbiri ile iletişime geçebilir hale gelmiş iken ,endüstri 5.0 sürecinde insanın bulut sistemine dahil olacağı toplum odaklı teknolojilerin üretim süreçlerine katılacağı yeni bir düzenden bahsediyoruz. Pangaea'ya benzetilmesi de işte tam bu yüzdendir. Artık evler sadece bir yaşam mahallinden ziyade aynı zamanda enerji üreten yapılar olacak bu enerjiler depolanabilir enerji kaynakları ile tüm üretim sistemlerinde birleşecek ve enerji tarafında yenilenebilir enerji kaynakları ile tüm dünya eko sistemi birbiri ile entegre bir duruma gelecek. Marjinal maliyetin sıfıra yaklaşması ile bedava olacak üretim yapıları aynı zamanda kapital sisteminde şekil değiştirmesine sebep olacak. Şu anda bile 3d yazıcılar dünyanın gelişmiş olarak adlandırdığımız ülkelerde evlerde kullanılıyor. Bunların gelişimi ile ham madde ihtiyacı da yine geri dönüşebilir yapılardan bu sistemde elde edileceği için de ortaya çıkan üründeki artık değer yok oluyor. Bu kapitalizm ve sosyalizm arasındaki bir sentez durumu aslında. Dünyanın her yeri butik yapılardan oluşan ve büyük ağa bağlı ve entegre olmuş bir üretim yapısından bahsediyoruz burada.

İklim değişikliği gibi sorunlarında çözümü halihazırda endüstri 5.0 içinde yer alıyor. Bugün bu teknolojiyi AB ülkelerinde, Baltık ülkelerinde,Britanya'da ve Çin'de görmekteyiz. Daha henüz emekleme aşamasında olduğu için bu teknolojiler bir şey anlamıyoruz ancak bu bulut sistemine dahil olmayan ülkeler ile dahil olan ülkeler arasında oluşacak uçurumu şimdiden hayal etmekte gerekiyor. Z kuşağının içinde bulunduğu sahip olmaktan ziyade erişime aç olmaları bu sisteme entegre olması kolay olan bu yeni nesilin zaten bu bulut sistemini istemsiz olarak da algıladığını unutmamak gerekiyor.(Çocuğunuzun elinden akıllı cep telefonunu 1 hafta alın ve izleyin olacakları!) Bu yapılara yatırım yapmayan sanayi şirketleri ileride bunun sıkıntılarını iflas ederek ya da küçülmek zorunda kalarak ne yazık ki çekecekler. Şu anda en değerli firmalara baktığımızda hep bulut sistemi içerisinde yer alan firmalar olduğunu görüyoruz. Büyük devasa fabrikalar ve binlerce çalışan fabrika işçisinden ziyade yapay zeka ile çalışan makineler ve robotlar ile çalıştıklarını ve zekalarını bu yapı ile birleştiren yapılar kurduklarını görüyoruz. Google,Amazon,Facebook vs gibi firmalardan bahsediyoruz. Hepsinin big datadan faydalanan bireylerin kişisel özgür alanlarındaki tercihlerine göre o kişinin tercihlerini depolayıp ona göre seçimler sunabilen yapılar olduğunu görüyoruz.

Türkiye'de oligopol ve monopol yapılar olduğu için bu süreçlere ne yazık ki giremedik ve dünya bu alanlarda koşturur iken onlardan oldukça geri kaldık. Endüstri 2.0 ve endüstri 3.0 arasında sıkışan bir yapıdayız o yüzden de!!
Yarın öbür gün bu evlerdeki butik yapıların büyük fabrikaların yerini tutacağını hiç ihtimal dahiline bile almıyoruz. Şu anda bile youtube üzerinde ürün tanıtımı yapan kişilerin ya da evinde ürettiği ürünü tanıtan kişilerin ne kadar ilgi çektiğini görüyoruz. Z kuşağı bu sistemin içinde ve entegre olmuş durumda bu bulut sisteminin içinde yer alıyorlar. Evinde oturup başka bir kıtadan arkadaşlar edinebiliyorlar. Bilgi uzantılarının hepsine erişebiliyorlar. Erişebilecekleri her şeyi sorguluyor ve araştırıyorlar. Eğitim sistemimizin de buna entegre olmaması aynı zamanda bize işsizlik rakamları olarak da geri dönmekte. Tipik newtoncu mantıkta olan eğitim sisteminde yer alan öğrencilerden  termodinamik yasalarını baz alan kuantum yasaları ile çalışan kaotik ve kompleks sistemleri anlamasını beklemek de çok yanlış. Ezbere değil yoruma dayalı eğitime geçilmez ise atıl insan sayısını arttırmaktan başka bir işe yaramayacak bu okullarımız. İşin sanayi tarafında da az önce bahsettiğim butik çalışma alanları oluşmadığı içinde oluşturdukları sistemleri bu dönüşüme tabi tutmaları imkansız hale gelecek.

Yine işin ekonomik tarafından dijital para tarafına baktığımızda da akıllı cep telefonları artık bilgisayar gibi olduğu için ödemelerin nakit yerine kripto paralar ile yapılması sürecine geçişin kaçınılmaz olduğunu da anlamak gerekiyor. Blockchain modelleri ile akıllı kontratlar geliştirilecek iş dünyasının ve kapital sistemin haliyle tüm yapısının değiştiği bir döneme giriyoruz. Tekrar sıralarsak enerjinin güneş ve rüzgar gibi doğal kaynaklardan elde edildiği depolanır kılındığı , ham maddenin geri dönüşebilir şekilde ayrıştırıldığı ve  kolay erişebilir olduğu ve 3d yazıcılar ile ürüne çevrildiği ve bunun artık değer yaratmadan deflasyonist bir para sistemi vasıtası ile tüm toplumun erişimine sunulduğu sürekli tekrarladığım sahip olmaktan ziyade erişebilir kılınan bir sistem.

Tabi ki yeni dönemin zorlukları yok dersek de yalan söylemiş oluruz.Nitekim yemek ve su konusunda ki ihtiyaç devam edecek. Ancak kaynakların çevre ve doğa  ile uyumlu kullanımı bu konuda son dönemde yaşanan iklim değişikliği gibi sıkıntıların üzerinden geleceği için kendi kendine çözülebileceğini düşünen taraftayım. 

Sonuç olarak bu gidişatı göremeyen insanların yaşadığı ülkelerin ne sanayi tarafında ne siyaset tarafında ne de toplum sağlığı gibi alanlarda başarıya ulaşamayacağını söyleyebilirim. Ve toplum sağlığını doğrudan etkileyen bu değişimi oluşturmayan ülkelerin tüm gelişmiş dünyadan dışlanacağını da unutmamak gerekir. Artık bulut sisteminde değilseniz dünyada bile değilsiniz! Çünkü Pangaea'da başka kıta yok!