Hakkımda

Fotoğrafım
Yıllar boyu edindiğim bilgi ve tecrübelerimi burada siz takipçilerim ile paylaşmak için açtığım bloğumda genel olarak finans dünyasının bilinmeyenlerine yol alacağız.Beni tanımayanlar için inşaat mühendisliği ve finans alanında diplomalarım olup 2 alanda da çalışmalarıma yıllardır profesyonel olarak devam etmekteyim.(Bu hesabın kapsamı sadece küresel ekonomi ve piyasalar ile ilgili yorumlarımla sınırlı olacaktır. Burada yer alan yorumlarım yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.)

28 Haziran 2020 Pazar

Eşitlik devrimi, Modern Para Teorisi ve Demokrasinin Ekonomiler Üzerindeki Etkileri

Son haftalarda eve kapanıp dünyada çıkan ekonomi kitaplarına sarmıştım. Okumalarımı tamamlarken bu anlatıların bir sentez sistemini de oluşturmak gerektiğine inandığımdan bu yazıyı kaleme alıyorum. Bu konularda ne bir otoriteyim ne de karar merciisiyim ancak entelektüel düşünce gelişimi açısından bu düşüncelerin içerisinde gördüklerimi ve  kendimce eleştirilerimi ve önerilerimi sıralayacağım. 

Öncelikle dünyada çıkan ekonomi konulu kitapların ülkemizde çevirilerinin çok geç yapılması ya da hiç yapılmaması ,gümrük vergilerindeki artışlar yüzünden astarının pahalıya gelmesi okuyucuların mecburen e-kitap formatına yönelmesine sebep oluyor. Bende okumalarımı son dönemde mecburen bu şekilde yapıyorum buradan yetkililere de söyleyelim ki sesimiz duyulur belki...Ayrıca kitap kokusu gibi yok...  

Daron Acemoğlu hocamınızın Dar Koridor'u, Stephanie Kelton'ın The Deficit Myth'i ve Thomas Piketty'nin Capital and Ideology kitaplarının içeriği genel olarak dünya sisteminin ekonomik, sosyal ve politik taraflarına eleştiriler ve çözümler sunarken bunları farklı yollardan ve metotlardan dile getirirlerken zaman zaman benzeşen zaman zaman da ayrılan önerilere sahipler. 

T.Pikketty'nin 21. Yüzyılda Kapitalizm kitabında anlattığı şeyleri yeniden tekrarlar iken bunlar ne idi? Önceki kitabında gelir eşitsizliği,mülkiyet hakları sorunları ve eğitim problemleri üzerine yoğunlaşırken yine zenginlik vergisine vurguları bu kitapta da dikkat çekiyordu. Önceki kitabına nazaran örnekleri çoğaltmış yazar, AB ve ABD verilerine ek olarak Hindistan,Brezilya,Çin ve Rusya verileri de eklenmiş ve kronolojik sıra ile gelir adaletsizliğindeki artışlar kölelik ve sömürgecilik tarihlerine kadar detaylı bir araştırma görüyoruz. Beni kitapta en fazla etkileyen durumlardan biri de ABD devletinin en refah dolu ekonomik yıllarını yaşadığı yıllarda(1950-1970) %80 ve üzeri gelir vergilerinin olduğuna vurgu yapması idi. Tabii ki bu anlatıda beni düşünmeye iten bu dönemin kendine has bir yapısı olduğunu 2. dünya savaşının miras haklarını doğal olmayan yollarla düzeltmesi,yaş grubunun baby boomer dönemi ile daha genç yapıda olmasından sermaye birikimi konusunda zayıf olması konularında eleştiriye açık kılıyor. Yani sadece bu refah dönemindeki karların eşitsizliği vergi yoluyla önlemesi kısmı birazda yanlı bir tavır içeriyor. Bunu anlatırken zenginlik vergisi tezini savunma amaçlı bu örneği verdiğini görebiliyorsunuz. Servetin gelirlerden hızlı büyümesi konusuna tabii ki vurgusu devam etmiş. Bu konuda yazara katılıyorum. Tüm tarih boyunca insanların çoğunluğu kabul edilebilir bir servet dağılımı arayışında olduğunu ve bunun sürekli tekrar eden bir döngüde gittiğini söylüyor. Toplumlar gelirlerini ,zenginlikleri ve eğitim haklarını eşit dağıtabilirlerse refah olur diyor. Bu konuda verileri kullanarak toplumları okunabilir kılıyor ve söylediklerinde ki vurgu tüm despotik yapıların kökeninin de gelir adaletsizliği, sermaye birikiminin belli bir tekel grupta olması ve eğitim eşitsizliği gibi konular üzerinde yoğunlaşıyor. Şu anda yaptığı politik öneri ise hem enternasyonalizmi  hem de yeniden dağıtımı  aynı anda savunan günümüz politika çerçevesine ters(Sol ve sağ olarak ikili yapıdan bahsediyor) parti yapılarının gerekliliğini söylemiş. Z kuşağının sahip olmaktan ziyade erişebilir olma konusunda mahir olacağına ve bu yolun sosyal ve politik açıdan ekonomik temellerinin bu yolda atılabileceğine olan inanç da bence şu anda çok güçlü. 

Daron Acemoğlu'nun Dar Koridor kitabına gelirsek, kitapta genel olarak toplum ve devlet yapısının sürekli birbirini denetleyen yapıda olması gerektiğini kronolojik bir sıralama ile demokrasi tarihi kökenlerine inerek anlatıyor. Devletin çok güçlü olduğu,toplumun devleti denetleyemediği durumlarda despotik leviathan(devlet anlamında) oluşuyor derken(Çin,Rusya gibi örnekler), devlet yapısının güçsüz yani kurumların işlevsiz ve toplum yapısının geleneksel algılarının çok güçlü olduğu veya farklı kültürel yapıların çokluğu sebebiyle kimsenin insiyatif alamadığı ve bu toplumsal yapının devletin güçlü kurumlar oluşturmasına  engel olduğu durumlara ise namevcut leviathan(Lübnan ve Afrika kabile örnekleri var) oluşuyor diyor. Ancak toplum yapısının güçlü olduğu(demokrasi geçmişi ve insanların bunu elde etmek için bedeller ödediği) ve bu toplum yapısının güçlü devlet kurumlarını da aynı anda refah sağlayarak oluşturabildiği ve anayasalarını buna göre düzenledikleri güçler ayrılığının sağlam olduğu durumlarda dar koridor oluşuyor ve prangalanmış leviathan(ABD ve İngiltere örneği veriyor) diyor bu duruma da. İdeal devleti prangalanmış devlet olarak açıklıyor kitapta bunun içinde hem toplumun hem de devletin sürekli bir şekilde gözü açık olması gerekiyor diyor. Bu sürekli çabayı Alica Harikalar Diyarında Alice 'in karşılaştığı hep aynı yerinde kalmak için sürekli koşan Kızıl Kraliçe devinimine benzetiyor.  Olayın devingen doğası gereği namevcut leviathan'in veya despotik leviathan'in de bu dar koridora girebileceğini zaman zaman girdiğinin ama dar koridorda kalmanın yani kızıl kraliçe etkisinin sürekli olmasında buluyor. IMF'nin kopyala yapıştır modellerinin işlevsizleştiği bir düzende neoliberal yapıda bulunan tüm ekonomik anlamda zorlanan ülkelerin bu yapılarını oluşturması ne kadar mümkün sorusu aklıma geliyor. Wallerstein'ın dünya teorisinde bahsettiği merkez ülkeleri prangalanmış leviathen modeline oturtursak Birleşik Krallık ve ABD'nin yapılarının sürekli pazar arayışı üzerine oluşması yarı çevre ve çevre ülke yapılarında bulunanlar için ne kadar geçerli olabilir ki! Prangalanmış kapital desek daha doğru sanki. Tabii ki Daron hocanın tespitleri kahve köşelerinde konuşur gibi bu meseleleri tartışanlara göre çok çok aşkın bir çalışma.Ancak eleştiri yönünü demokrasi üzerine sadece indirgemek de çok doğru olmuyor nitekim Çin'in büyüme modelinde de kapitalizmin en sert uygulanış biçimlerinden birini görüyoruz. Despotik leviathen bir süreliğine gelişebilir ama sürekli olmaz derken nazi örneği veriliyor ancak Çin modelinde uzun yıllardır bir ekonomik büyüme aynı ABD'de ki bir dengeyi de kurmuş durumda. Bunun oluşu ABD politik yapısında çift partili iken Çin'de politik büro üzerinden gerçekleşiyor. Çinliler duruma uyanırsa tabii ki eşitlikçi devrimler isteyecektir ancak ABD'de de çok uyandıkları zaman devletin nasıl kontrolden çıkabildiğini bu günlerde görebiliyoruz. Bu sebep ile Wallerstein'ın merkez ülke,çevre ve yarı çevre modelinde ki gerçeklik şu an da Daron Hocanın anlatısına göre bir adım hala önde görünüyor. Zaman ne getirir ne götürür bilinmez ancak kitaptaki demokrasi olursa devlet ve toplum birbirini denetlerse her şey güzel olur kısımı sermayenin birikimini verilerle açıklayan T. Piketty'e göre de az önce dediğim çerçeveden geniş anlamda bakabilirseniz ekonomik, politik ve sosyal açıdan anlamsız kalıyor. Zaten politik açıdan şu anki sistemleri ile ne ABD ne de Birleşik Krallık politikacılarının güttüğü siyasetin hem enternasyonalizmi hem de yeniden dağıtımı sağlaması kamu yoluyla yapmaya çalışmaları aslında içinde bulundukları durumu anlayıp buna göre değişim olmaması üzerine kurulu. Tabi daha bir çok nokta var bu kitapların sayfa sayılarına bakarsanız aslında çok fazla konuşulması gereken şeyi özet geçtiğimi anlarsınız. 

Stephanie Kelton'ın Deficit Myth'ini açıklarken önce içinde bulunduğumuz pandemi döneminde yapılanlar ile başlamak gerekiyor. Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler COVID-19 ile mücadele etmek için ekonomilerini kapattılar. Hükumetler harcamalarındaki büyük artış hane halklarına ve işletmelere yardım sağladı, ancak birçok politikacıya ve ekonomiste göre, bu hükumet harcamaları 'ulusal borç ikilemleri' yarattı .ABD ve Birleşik Krallık kamu borç seviyeleri gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) yüzde 100 üzerinde uçmasına ulaşacağı tahmin ediliyor. Japonya'nın kamu borçlarının GSYİH'ya oranının yüzde 250'nin üzerinde büyümesi bekleniyor. IMF , gelişmiş ekonomilerdeki ortalama borç / GSYİH oranlarının yüzde 120'nin üzerine çıkacağını öngörüyor. Borç / GSYİH oranları bu kadar yüksek olduğunda, ana akım iktisatçılar pandemi sonrası bir borç çıkıntısı olacağına dair uyarıda bulunuyorlar ve bunun gelecekte kamu harcamalarının kısıtlanmasını ve vergilerin artmasını zorlayacağını söylüyorlar. Artan vergiler hanehalklarının tüketim harcamalarını ve işletmelerin yatırım harcamalarını azaltacaktır. Sonuç, daha yavaş GSYİH büyümesi ve işçinin ücret ve maaşlarındaki durgunluktur. Burada Piketty'nin vergileri arttıralım her şey güzel olacak tezi de tartışmaya giriyor haliyle. Sonra bu konuya geri döneceğim yazarın anlattığına gelirsek, kamu borçlarının artmasıyla ilgili kaygıların temelsiz olduğunu gösteriyor. Kelton, hükümet harcamalarının doğru şekilde hedeflendiğinde ve kamu borcunun sorunlu olması gerekmediğini savunuyor. Kamu açıklarının bir ekonomi için çok sağlıklı olabileceğini savunuyor. Kelton, daha büyük açıkların bir ekonomiyi güçlendirebileceğini ve daha hızlı büyümeye yol açabileceğini de iddia ediyor.Yani geleneksel hikayeye karşı diyor ki istediğiniz kadar ABD doları basabiliyorsanız bu borcunuzu değiştirir mi diyor ve borcun önemli olmadığını bunu para basarak halledebileceğini söylüyor. Bir ülke rezerv para birimine sahipse kendi kendini finanse edebiliyor ve vergi ya da borç almaları gerekmiyor diyor. Enflasyon oluşmaz mı sorusuna da şu anda hanehalkı harcamalarının ve yatırımların talebinin zaten enflasyon oluşumundan çok deflasyon korkusunda olduğunu ekliyor. Zaten düşük enflasyonu koruyacak iş modellerini örnek veriyor(Amazon, Walmart). Yani enflasyon korumasını tedarik zinciri rekabeti ve düşük fiyat avantajı sunan yapılarda buluyor. Enflasyon ve küçülme olmaksızın devletin modern para politikası güderek işler oluşturabileceğini, eğitim eşitliği sağlayabileceğini, altyapı ve iklim değişikliği konularında gelişmeler yaratabileceğini anlatıyor. Tabi bunlar iyi hoş ama yine Wallerstein'ın dünya teorisine dönecek olursak merkez ülkeler rezerv paraya sahip olarak bunu yaparken diğerleri de pazar olmaya devam mı edecekler? Bu işin doların gücüne bağlı olarak kurulması konusu kendi içinde çelişen bir durumda yaratıyor. Yani eşitlikçi devrimden bahseden Wallerstein ve Piketty gibi isimlerin yanında Kelton sadece rezerv sahibi ülkelerin kurtarıcısı konumunda oluyor. Çevre ve yarı çevre ülkelerdeki demokrasi yapılarını nasıl etkileyeceğini ise Daron hocanın dar koridorundaki prangalanmış leviathen modeline göre devlet gücü toplum gücü denge modelinde namevcut bir leviathen yaratıp yaratmayacağını bilmiyoruz ya da despotik bir hal almasının mümkün olup olmadığını çünkü hükümet direkt destek çıkarsa devletin gücü artacak, ancak halk bunu daimi algılarsa harcama alışkanlığı değişebileceğinden ticari rekabetin getireceği götüreceği özgürlük konusunda da sıkıntılar sunacaktır.Sonuç olarak rezerv parası olanların eşitliği olmayanların sömürüsü konusunda bir garip hikaye mmt. Rifkin'in mikro modellemeler ile yeşil devrim modeli mmt ile bağlantılansa da bunun da sebebi sol olarak tabir ettiğimiz eski tip siyasetçilerin demokrat tayfada yoğun olması ki seçim döneminde Osario Cortez ve Bernie Sanders gibi isimler seçim kampanyasında sık kullandılar bunu.Anlayamadıkları Rifkin'in modeli yeşil devrimin enternasyol yapısı ve eşitlikçi bir paylaşımdan geldiği ve sadece rezerv para sahibi olanlara değil olmayanlara da aynı yapıyı sunmasında. Kitap neoklasik iktisadi bakış açısını komple yıkan ve bambaşka bir çerçeveden para ve maliye politikalarına öneriler getiren bir eser olmuş. Belki MMT'nin gelecekte başka başka her ülkeye uygulanabilir yolları bulunur, kim bilir... 

Birbirinden apayrı görüşlere sahip bu isimlerin savundukları şeylerin daha eşitlikçi,modern ve entegre bir dünya yaratmak konusunda tartışılması gereken konuları gündeme getirmesi ve çözüm önerileri sunmaları dahi kendilerine yapılan eleştirilerin bu konuları daha da ön plana çıkarmasına ve insanlığın gelişiminde mihenk taşı olan dönemler olan özgürlük,refah devrimlerinden sonra eşitlikçi bir devrimin oluşmasına katkı sağlayacak çalışmalardır. Geleceği kimse tahmin edemez ama bu kitapları okur tartışırsanız yeni fikirleri çıkarabilecek yorumlayabilecek entellektüel bir düşünce dünyasını yaratmanıza katkısı olacaktır. Kendi eleştirilerimi de bu çerçevede kitapların anlattığı fikirlerin özelinde okuduğum eserlerden farklılıkları çerçevesinde yaptığımı düşünüyorum. Nitekim despotik leviathen'lerin ve ulus devlet modellerinin içe kapanık yapılara dönmesini istemiyorsak bu durumlara açıklıkla yaklaşmalıyız.Sermaye birikiminin tüm gsyh'yı yutmasına engel olmak için sosyal devlet yapılarının gelişmesi, para teorilerinin neoklasik çerçeveden bakılması yerine daha modern para ve maliye politikaları geliştirilmesi, finansal sistemlerin daha adil yapılar olarak kurulması,gelirlerin adaletli dağılımı ve yeni vergi modellemeleri geliştirilmesi veya belki de Kelton'ın dediği gibi gerek kalmayacak olması gibi yeni fikirlerin desteklenmesi, yeşil devrim yolunda mikro enerji santralleri ve yaşanabilir çevre ve yaşanabilir dünya konusunda atılacak yeni adımlar belirlenmesi gerekiyor.