Hakkımda

Fotoğrafım
ENAG(Enflasyon Araştırma Grubu) kurucu üyesi,Msc. Bankacılık ve Finans, Planlama Mühendisi,PMI® (Project Management Institute Member), Mühendisler için Python Programlama ve Uygulamalari kitabının yazarı. "Rusya’nın buzullarından, Güney Asya’nın tropikal iklimlerinden, Körfez ülkelerinin çöllerinden geçmiş bir ‘Dünyalı’…"

26 Aralık 2019 Perşembe

Elektriksiz Üretim; Bir Yeni İnovasyon Mu?

Son dönemde inovasyon ile  ilgili çeşitli çalışmalar yapılıyor bu sayede elektriksiz imalat sanayi çok yol aldı. Haliyle günden güne düşen bir elektrik üretimi ve tüketimi görmekteyiz. Yenilenebilir enerjilerden ziyade enerjisiz üretim literatüre yeni giren bir kavram. Yoktan var olan , potansiyel enerji ve kinetik enerji çevirimini yıkan yeni bir bilişim teknolojisi örneği... Şimdiye kadar yazdığım kısmı ben demiyorum ,elektrik üretimi verilerini aylık bültenlerden kaldıranlara aslında sormalı böyle bir şey mümkün müdür? diye .Çünkü bir kıyaslama yapmak adına elimizde doğru datalar olmadığı için bu tarz bilimden uzak yorumlara da mahal veriyorlar!

İşin latifesi tabi ki enerjisiz üretim gibi bir şey mümkün değil. Ancak elimizdeki verilere göre en azından ulaşabildiğimiz verilere göre az sonra anlatacağım durumlar tam da bizi bu trajikomik eksende yorum yapmaya zorluyor.

2018-2019 elektrik üretim ve tüketim verileri tablosuna baktığımda gördüğüm ilk durum geçen yıla göre bu yılı kıyaslar isek elektrik tüketiminde -%1,5'lik bir daralma görülüyor.(https://www.haberturk.com/elektrik-tuketimi-dusmeye-devam-ediyor-2545555-ekonomi) Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere sanayimizin 1. en büyük ihtiyacı olan elektrik üretimi ve ayrıca tüketiminde daralma görülüyor. (Verilerde ağustos sonrası için genel aramalarım ile bulduğum veriler yer almaktadır. Normalde dışa ihraç edilenler veya ithal edilenlerin arasındaki fark kadarı hesaptan mahsup edilir.)Ancak Enerji İşleri Genel Müdürlüğü aylık bültenlerinde(https://www.eigm.gov.tr/tr-TR/Istatistik-Raporlari  ) 2019 ağustos sonrası verilerine yayınları yapmadıklarından dolayı bakamadığımız için Türkiye Elektrik İletim A.Ş. verilerinden faydalanarak ( https://www.teias.gov.tr/tr/elektrik-istatistikleri) afaki olarak sonraki değerleri tanımlamış olduk. Çünkü tüketim verileri kendilerinde yer almamakta ve ürettiği kadar tüketildi mantığından yola çıkılmaktadır.
2018-2019 Elektrik Üretimi ve Tüketimi Kıyas Tablosu

Elektrik üretimi ve tüketimi düşerken bir de sanayi üretim endekslerinde ne olduğuna bakıp sebep sonuç ilişkisi kurmaya çalışalım. Ama öncesinde bunun ne anlamada geldiğini ifade edelim.

Sanayi Üretim Endeksi ve Hesaplaması 

Sanayi üretim endeksi,sanayi sektörünün üretim faaliyetlerindeki artış ya da azalışın yıllar itibari ile karşılaştırmalı olarak izlenmesini sağlayan bir göstergedir. Sanayi üretim endeksi hesaplamasına;madencilik ve taş ocakçılığı,imalat,elektrik,gaz,buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtım sektörleri katılmaktadır. Bu sektörlerin endeksi içindeki ağırlıkları farklıdır. En büyük ağırlık imalat sanayi sektöründedir. Bu endeks bize ekonominin en önemli sektörlerinden birisi olan sanayi sektörünün büyümesiyle ilgili bilgileri vermekte, geleceğe ilişkin tahminler yapmamıza olanak sağlamaktadır. (Kaynak: Ekonominin Temelleri- Dr. Mahfi Eğilmez)

Haliyle elektrik üretimindeki ve tüketimindeki oynaklıklar sanayi sektörüne direkt olarak yansımaktadır. Elektrikte oluşan daralma sanayi sektörünün geleceği ve bugünü hakkında
bize data seti sunduğu için dolaylı olarak sanayi firmalarının borsadaki hisse fiyatlarına da etkimektedir.

2019 Sanayi Üretimi verileri ve Elektrik Üretimi Farkı tablosu(Kaynak; https://tr.tradingeconomics.com/turkey/industrial-production-mom)

Genelde elektrik farkının negatif olduğu dönemlerde sanayi üretim verilerinde negatif seyir var iken pozitif olduğu dönemlerde ise s.ü.v'lerinde bir toparlanma görülmektedir. Ancak korelasyonun tam olarak ne boyutta olduğu verilerin daha açık ve şeffaf  olarak sunulması ile bulabileceğimiz durumlardır. Tablodaki korelasyonu yorumlamak ise siz değerli okuyucularımızın takdirine kalmıştır. Elektrik tüketimi daha önce de habertürk gazetesinde de belirtildiği gibi azalırken sanayi üretim verilerinde gözlemlenen artışı da yine siz değerli okuyucuların takdirine kalmıştır. (Not: Şubat ayında olduğumuz için sanayi verileri açıklandı ve son verileri güncel olarak girdik.)

Ek Not;İmalat sanayi kapasite kullanım oranı da bu arada bugün açıklanan verilere göre bir önceki aya göre düşmüş durumda. Aşağıda kapasite kullanım oranı grafiği de bulunmaktadır. (Kaynak: https://www.dunya.com/ekonomi/sanayide-kapasite-kullanim-orani-geriledi-haberi-459387)




29 Kasım 2019 Cuma

Medeniyetin Geleceği Üzerine

Merkantilist düşüncede ticaret yapan taraflardan birinin devamlı kaybedeceğini söyler, yani ihracatı arttırmalı , ithalatı azaltmalı böylelikle altın stokunu arttırmalısınız. Fakat bu düşünce yanlıştır. Ticaretten karşılıklı olarak her iki tarafta kazançlı çıkabilir.Müdahaleci ve korumacı yapı Adam Smith'in teoremi ile yok olmuştur. Sonrasında D. Ricardo bunu gelir dağılımındaki bakış açısı ve arz yönlü teorileriyle genişletmiş M.Keynes'te işi tüketim gelire bağlı olarak artar veya azalır hipotezini ortaya atmıştır.Talep yönlü bakış önermiştir.(Kısa bir girizgah ile temel iktisadi akışı açıklamaya çalıştım)

Gelinen noktada merkeziyetçi yapılar küreselleşmenin önüne geçmiş(Despotik liderlerin artması ve siyasal sağ olarak nitelendirilen milliyetçi akımların güçlenmesi) ve ayrıcalıklı devlet ile onun çevresindeki yan devlet olarak ayrım olmaya başlamıştır. E.Wallerstein bunun dünyada bir kaosa sebebiyet vereceğini görür ve küresel yapının evrensel sosyal politikalardan uzaklaşmaması gerektiğini vurgular.

İçinde yaşadığımız ekonomik sistemin en önemli iki yanlışından birinin, tam istihdamı sağlama konusunda gösterdiği başarısızlık, diğerinin ise gelir ve servet dağılımındaki büyük eşitsizlik olduğunu hala ne kadar görmezden gelebilecekler? Gelişen teknolojiler ile atıl duruma düşen insan sayısı her geçen gün fazlalaşırken bir yanda da sermaye sahipleri karlarını büyütmeye devam ediyorlar. Komple liberal sistemin çöküşüne giden bir gidişat.Zenginlerin karlarından feragat etmesi gerekiyor sistemin kurtarılması için. Marx'ın Kapitalinde söylediği temel savlara tabi ki dayanak oluyor bu durum ancak Marx'ın bahsettiği sistemde işçilerin sendikal yaklaşımları gelecek için söz konusu olamayacak çünkü teknolojiler insanları işlevsiz bıraktıkça bir işçi sınıfından söz etmek de pek mümkün olmayacak.Bu yüzden işin siyasal tarafında bir işçi devriminden bahsetmekte gelecekte pek mümkün olmayacak. Komünizmin amacını başka şekilde gerçekleştirmek yine de mümkün ;evrensel gelirden zenginlerin payının bir kısmını vergilerle bu insanların sağlık,barınma,eğitim gibi temel ihtiyaçları pekala karşılanabilir.

Sonuç olarak Piketty,Krugman ve Stiglitz'in yaptığı da bu sentez durumudur esasen. Liberal demokrasi elden giderse medeniyette kalmaz tezini onlarda görüyor. Zenginlik vergileri konusuna bu kadar atıf bu yüzden boşuna değil. Progresif kapital modeli bu yüzden çok önemli...Yoksa hem devletler arası dengeler, hem insanlar arası gelir farkları, hem şirketler arası dengeler arasındaki makas çokça açılacak , önlem alınmaz ise bunun ekolojik ve sosyal sonuçları tüm dünyada mutlaka yaşanacaktır.

En basitinden bu politikalar gerçekleştirilmez ise iklim felaketi gibi bir durumda işlevsiz insanları silkeleyip atmak gibi bir çözümün ,zengin ve tüm teknolojiye sahip olan topluluğa son derece cazip geleceğini unutmamak gerekir.

19 Kasım 2019 Salı

E. Wallerstein'ın Ardından Modern Dünya Sistemi Teorisi

Modern dünya sistemi teorisi, 1960’lı yıllarda, sosyalizmin popüler olduğu bir dönemde, E. Wallerstein tarafından bulunan bir fikir idi... Türkiye’den de Reşat Kasaba ile Şevket Pamuk, bu fikri, Osmanlı devleti açısından geliştirmiştir. Wallerstein, Afrika ile ilgili yaptığı araştırmalarda bu teorisini daha da derinleştirdi. 

Dünya ekonomisinin derinleşip büyümesi için elverişli bir ortamı hazırlayan gelişmeler;

ı. merkantilist engellerin kaldırılması.
ıı. yeni altın yataklarının keşfi.
ııı. iletişim ve ulaşım ağının genişlemesi.
ıv. yaygın bir savaş çıkmaması.
v. 19. yüzyılın ikinci yarısında mal, insan ve sermaye akışının gelişmesi.

Wallerstain’e göre iki dünya sistemi vardır:

1. Dünya imparatorluğu: merkezi bir siyasal gücün denetlediği iktisaden kendi kendine yetme gücü daha fazla ve bürokrasinin artık üzerinde önemli bir tasarruf imkanına sahip olduğu bir bütünlüktür.
2. Dünya ekonomisi: çok merkezli siyasal yapıların bulunduğu, merkezi bürokrasinin görece güçsüz olduğu sistemdir. 2.sinin 1.sine göre üstün tarafı, teknolojik değil, bu siyasal düzeyin özgünlüğüdür.

Merkez–çevre/dünya sisteminin öğeleri:


1. Denk olmayan değiş–tokuş/ticaret kavramıdır. merkez, uzun erimli ticaret ağlarının kontrolüyle oynayarak ve merkezde üretilen yüksek statü mallarının yerel üretimine müdahale ederek yerel ekonomileri iyice özelleşmiş hammadde sağlayıcılarına dönüştürür.

2. Merkezin çevreye oranla teknolojik üstünlüğü vardır.
3. çÇvredeki topluluklarla karşılaştırıldığında büyük ölçüde içsel benzerlik, uyum vardır.
ticaret üzerinden 16. yüzyılda bir “dünya ekonomisi” oluştu. meta ve insanların dolaşımı ve değişimi sürecinde dünya ekonomisi sürekli genişledi ve sonunda dünya çapında niteliksel ve hiyerarşiye dayalı bir iş bölümü ortaya çıktı: “merkez–çevre–yarı–çevre ve dışsal bölgeler”. bu bölgelerin oluşmasında temel itkiyi sağlayan ticaret olmuştur. burada;
Merkez (çekirdek): ayrı, karmaşık ekonomilere sahip, oldukça gelişkin teknolojik beceri ve üretim süreçleriyle ayırt edilen ve ihraç için yüksek kalite mallar üreten alanlardır. nitelikli emek biçimi ve kapitalist ekonomi mevcuttur.
Çevre: niteliksiz emek biçimi ve tarımın ağırlığı vardır.
Yarı–çevre: merkez ile çevre arasında risk azaltıcı bir tampon rolü olan bölgedir. Siyasal açıdan, çevreden daha bağımsızdır.
Dışsal bölge: dünya ekonomisinin dışında olan, kendi kendine yeterli, devasa dünya imparatorluğu. Örn; Dünya ekonomisine katılmadan önceki Osmanlı İmparatorluğu ve Rus Çarlığı.

Bu sistemde “sıfır–toplam oyunu” vardır. Sıfır–toplam oyunu: dünya sisteminin tek merkezli olması, sistemin çeşitli bölgelerinin yükselişlerini diğerlerinin düşüşüyle ilişkilendirir. Bunun sonucunda, merkez hiç genişlemez. Şöyle ki, yarı-çevre durumunda olan bir ülke merkeze doğru yükselirse, merkezde olan bir ülkede yarı-çevre durumuna düşer. kesintisiz birikim itkisinin güttüğü kapitalist dünya ekonomisi, “dünya haline gelene dek tedricen yayıldı”. ülkeler sistem içerisinde yukarı veya aşağı doğru gidebilirler. Örneğin; 16. yüzyılda büyük Britanya yarı- çevreden merkeze doğru; İtalya ise, aynı dönemde merkezden yarı-çevreye doğru hareket etti.

Merkez ile çevre arasında eşitsiz mübadele üzerinde bir “artık” transferi gerçekleşir. Çevre ülkeler, giderek belirli malların üretiminde ve merkeze ihracında uzmanlaşır. merkezin teknolojik içerikleri yoğun metalar alır.

16. yüzyılda ortaya çıkan kapitalist dünya ekonomisi, asalak bir bürokratik sınıfa gerek kalmadan, üreticilerin daha doğrudan sömürüldükleri yapılar olması anlamına gelir.
Bir zamanlar köylülerden çeşitli yollarla artı-ürünü çekip alan toprak sahipleri(aristokratlar) vardı. Ama bir dizi nedenden dolayı bu sistem (feodalite), 1250 veya 1300 civarında bir yerlerde Avrupa’da ciddi sorunlarla karşılaştı. köylü devrimleri ve nüfusun azalması, “feodalizmin krizi” denilen şeyi üretti. Zengin köylülüğü engellemek için toprak sahipleri yeni bir stratejiye yöneldi. Bu strateji, feodal sistemin kapitalist dünya ekonomisine dönüştürülmesiydi. Stratejik hedef, ayaklanan köylüler sorununu 16. y.y. ekonomisinin coğrafi sahasını genişleterek daraltmaktır. Kriz şimdi, üreticilerin gelirlerine yerleştirilmişti. Böylece büyük bir toplumsal kategori olarak “yoksullar” yaratılmıştı. nitekim sanayi devrimi’nin maliyetlerini ilk aşamada ingiliz emekçileri yüklenmişti. ancak fabrikalarda çalışmaya başlayan işçiler, sanayi devriminin gerçekleştirdiği üretim sıçramasından uzun süre yararlanamamıştır.

7 Kasım 2019 Perşembe

FED Repo Yoluyla Balonları Büyütüyor

ABD tahvillerine biraz göz atan insanlar FED'in yapay olarak repo yoluyla para bastığını ve piyasayı manüple ettiğini görür.( FED 6 ay boyunca bu durumu devam ettireceğim diyerek deklare etti bu durumu zaten)Bunları gören insanlar ABD'nin bu parayı kendi borsalarına soktuğunu ve doğal olarak hem sp500 de rekorlar kırdırdığını hem de dolar endeksini arttırdığını da görür. Faiz düşürse de bunu bilen yatırımcıların çokluğu nedeniyle(her yerde resesyon var dolara kaçış çok da normal zaten) dolar endeksi dişe dokunur biçimde düşmüyor. Gelişmekte olan ülkeler bu paradan ne yazık ki nasiplenemiyor çünkü kendi yarattığı balona ancak yetiyor bu paralar yani qe ama qe değil denen durum da tam olarak böyle bir şey.(Vadesi gelen tüm repoları yenilemezse yani API açmıyorum derse bilanço eski seviyesine mecbur geri döner. Diğer ihtimal liberalizmin çöküşü demek zaten. Sonsuza kadar para basacağım demezler herhalde!) Peki diğer yatırım argümanlarında ne oluyor bu arada? Tahvil faizleri arttıkça altın ve diğer değerli metal emtiaları seviye olarak geriliyor. 

Kısaca korktuğum oluyor. Tahvillerden çıkıyorlar borsayı şişirip altını en uygun yerden pumplayabilirler(btc jargonunda bir nevi koyun sürü hikayesi) ki bu arada ABD dışındaki küresel resesyon sebebiyle dolar endeksini de yükseltip altından en uygun yerden nakite geçmelerini beklerim böyle bir durumda zaten bu 3 sene önce söylemeye başladığım bir hikaye idi.(Eski yazıları havaya yazmıyorum o yazılarımı okuyanlar biliyorlar hikayeyi) Hikaye git gide senarist üretkenliği azaldığından dolayı sarpa sarıyor ve tükeniyor. Küreselde 2008'in aynısı aslında senaryo...Nitekim ''Ponzi'' modelleri patlamak için kuruluyor. Bu filmi daha önceden izleyenler için çok sürpriz yok. Spoiler vericek olursam katil uşak çıkacak filmin sonunda ki tüm ihale Trump'a yıkılırsa her şey süt liman olur zaten demokratların uğraşları(azletme davaları vs.) da o yönde...

US10Y,US2Y veUS3M tahvil faizleri ile DXY,SP500 ve Gold verileri

 

31 Ekim 2019 Perşembe

Python ile Portföy Yönetimi ve Algo Trade Üzerine

Algoritmik alım-satım stratejileri, finansal piyasalarda, matematiksel modelleme ve bilgisayar hesaplamaları kullanarak doğru zaman, doğru miktar ve en iyi fiyat ile alım-satımın otomatik olarak gerçekleştirilmesidir. Piyasalarda alım-satım vb. işlemlerin algoritmalara teslim edilmesi çok da yeni sayılmaz(2010'lu yıllardan sonra özelikle yoğunlaşıldı bu alana). İlk başlarda algoritmik finans, yatırımda bilgisayarın desteğini kullanmak ve manuel işleri otomatikleştirmek için kullanılmıştır. Günümüzde de yapay zekanın desteği ile insan faktörünü sürecin dışına çıkarmak ve yatırım kararlarını almak, uygulamak amacıyla kullanılıyor. Türkiye’de şu an yapay zekanın borsada kullanılma oranı yaklaşık %5 iken bu oran ABD’de %85 dolaylarında seyrediyor.
Detaylı analizler sonucunda oluşturulmuş algoritmalarla piyasada insandan daha başarılı sonuçlar almak mümkün. 
Genelde twiterda hisse senedi alım-satımı üzerinden konuşup çokça örnekler de verdim hatırlarsanız. Ama çoğu prensip (portföy oluştuma, risk-getiri dengesi vs.) döviz, kripto para gibi diğer yatırım enstrümanları için de geçerli aslında.
Hisse senedinin değeri şirketlerin başarı düzeyinden bağımsız olarak artıp azalabilir. Hisse senedindeki değişimlerin asıl sebebi arz ve taleptir. Bir hisse senedi popülaritesinden, başarısından vs. arzulanıyorsa fiyatı artar. Ve bizim amacımız da en basit şekliyle, bir hisse senedini fiyatı düşükken satın alıp yüksekken satmak ve böylece kazanç elde etmek. Bu doğrultuda kendimize bir yatırım planı ve portföy belirlemeliyiz.
Eski yatırımcılardan Warren Buffet gibi insanlar özellikle başarısını dürüstlükle sağlayan ve sürdürülebilir modeller kuran hisselere yatırım yapmış ve yatırım yaptığı şirketlerin yöneticileriyle birebir tanışarak onları sınıflandırmıştır. Son dönemde varlık oranı düşük getirisi yüksek işlere portföyünü kaydırdığını da biliyoruz. Konumuza döner isek Portföy oluşturmak ve portföyünde farklı yatırım enstrümanlarına yer vermek uzmanlar tarafından önerilen durumdur. Mesela paramızın yarısını hisse senetlerine, yarısını da bonoya ve tahvile yatırabiliriz(Tüm yumurtaları aynı sepete koymak sonuçta riski maksimize deder). Çeşitliliği artırarak riski minimize edebiliyoruz ve daha iyi bir risk-getiri dengesi sağlayabiliyoruz. Yani elimizdeki tüm parayı tek bir şirketin hissesine yatırmaktansa analizler sonucunda paramızı birkaç hisseye paylaştırmak daha akıllıca bir hareket olacaktır. Modern Portföy Teorisini oluşturan Nobel Ekonomi ödülü sahibi Harry Markowitz portföydeki bu çeşitliliği ‘the only free lunch in finance’ olarak belirtiyor. Yani hiçbir işlem ücreti olmaksızın portföydeki bu çeşitlilik size kazanç sağlıyor.
Bugün için hazırladığımız bir portföy, yarın için optimal portföy olmayabilir. Çünkü günler içerisinde hisse değerleri ve bu hisseler arasındaki korelasyonlar değişiyor. Bu yüzden portföyümüz dinamik olmalıdır. Değişen değerlere göre optimize etmeliyiz. Stratejimize veya risk alma durumumuza göre de portföyümüz sürekli olarak değişecektir.
Peki portföyümüzü neye göre oluşturacağız ve hangi şirketlere yatırım yapmalıyız? Bunun için hisselerin tarihsel verisini kullanıp bazı parametreler belirlememiz gerekiyor(Sonuçta firmaların geçmişleri onlar hakkında oldukça iyi bir tanım oluşturuyor). Bu parametreler ‘getiri’, ‘risk’, ‘korelasyon’, ‘alfa’ ve ‘beta’ değerleri olarak sıralayabiliriz.Bu değerleri yahoofinance,alphavantage,oanda,fxcm ve eod gibi yerlerden çekebiliyoruz. Bunların çoğu ücretli data sağlayıcıları bu arada. Optimizasyon ve algoritma oluşturmada en çok kullanılan araçlar ise Python ve R. Kendim de python'un jupyter notebook'unu kullanıyorum bu işi yapar iken.
Her şirket için ‘günlük getiri’nin ‘ortalama getiri’ye göre standart sapması o şirketin ‘risk’ değerini veriyor. Hisselerin risklerini  hesaplayıp ona göre  ‘getiri-risk’ grafiğini oluşturuyoruz. Bu grafik yatırım için başlıca göstergelerimizden biri olacak.‘Efficient frontier’ olarak belirtilen eğri oluşturabileceğimiz portföyün getiri ve risk değerlerine göre ulaşabileceği sınırı gösteriyor.Portföyün en etkin olacağı bölgeyi seçip buna göre maksimize edilen portföyün bu eğriye en yakın yerde kalması sağlanır. Herhangi bir portföy bu sınırın dışında konumlanamaz. Yani riski çok düşük, getirisi çok yüksek (x ile gösterilen nokta) bir portföy oluşturmak olanaksız.
‘Sharpe oranı’ birim risk başına düşen getiri olarak ifade edilebilir ve bu oran getiri ve riski içinde barındırarak hesaplamalarda kolaylık sağlıyor. Risk getiri eğrisinden sonra 2. bakılacak kısım ise burası oluyor. Sharpe oranı, bir yatırımın riskini ayarladıktan sonra risksiz bir varlığa kıyasla performansını ölçer. Yatırımın geri dönüşü ile risksiz getiri arasındaki farkın, yatırımın standart sapmasına bölünmesiyle tanımlanıyor.
Hisselerin Sharpe oranlarını kullanarak optimal bir portföy oluşturduktan sonra. Hangi şirketlere paramızın ne kadarını yatıracağımızı belirledik.Bunu da riskleri tanımlayarak yapıyoruz. CDS ve Tahvilleri baz aldığımız bu tarafta formülüze ederek sharpe ratio da işliyoruz. 
Sektörel bazda yapılan risk analizleri de sürekli değişkenlik gösteren portföy için bakılması gereken bir diğer husus. Tek tek risk,return, std.,alpha, beta  değerlerine bakmak gerekiyor. 
1)Örnek olarak SP500 mevcut bir portföyün yıllara göre kırılım ağacı önce çıkarılıp mevcut portföyün ne getirdiği ne götürdüğü belirlenir;

2)Sektörlerin getirileri misal son 5 yıl için normalize edilip(hepsi aynı noktadan başladığı kabul edilir bu 100 noktasıdır) duruma bakılır. 

3)Risk ve getiri eğrisi çıkarılır ve burada hangi sektörün ne durumda olduğu görülür;
4) Risk,return ve sharpe oranı çıkarılır. 
4)Portföyünün Toplam Riskini arttırmadan, diğer Sektörleri portföye ekleyerek rastgele 50000 portföy simüle edilir ve Portföyün Sharpe Oranı en iyi olan portföy ağırlığı oluşturulur.
6) Portföyün Sharpe Oranı en iyi olan portföy ağırlığı oluşturulur.
7)Geçmişte gösterilen hisseler en iyi hisseler olsa da fazla değerlenmiş olabilir. Ya da piyasalarda kargaşa oluşabilir deyip(burada temel analiz işin içine giriyor makro görüşünüz olmalı piyasa hakkında), son 4 seneki alpha değerlerinin pozitif ve beta değerinin 1'den küçük olduğu durumlara bakılır. 

En iyi sektör bazlı portföy bu durumda aşağıdaki gibi olur; 


7 Ekim 2019 Pazartesi

Elliot Dalga Analizi Üzerine

Elliot dalga analizi 1920'li senelerde  R. Nelson Elliott tarafından geliştirilen bir teoridir.İsmini fark ettiğiniz gibi Elliot beyefendiden alıyor. Borsalarda işlem gören ürünler olsun,emtialar olsun,kurlar olsun vs. mum döngülerinin(yani fiyatların) birbirini tekrar eden döngüler halinde ilerlediğinden yola çıkarak işe başlamıştır. Geçmişe bakarak gelecek analizi çıkarma olayıdır bir nevi. Bu döngüler, birbirini takip eden beş ana dalga ve sonrasında gelen üç düzeltme dalgasından oluşur ve birbirini bu şekilde takip ederek gider.Teorinin çıkış noktası, toplum hareketlerinin ve olaylara yaklaşımda insan psikolojisinin benzeri reaksiyonlar göstermesini konu alır. Buna gore, bu sürü psikolojisinin sürekli tekrar eden davranış biçimlerinde olduğunu söyler . Ardışık iki fibonacci sayısın birbirine oranının sayılar sonsuza yaklaştıkça yakınsanan rakam olan altın oran işin püf noktasıdır.

Bunu kullanarak grafik analizi yapan bazı bilindik kimseler var twitter'da isim vermeyeyim ama siz biliyorsunuz. Hatta çoğunun 20-30 bin üzeri takipçisi var. Uzun süredir bu arkadaşların vardığı analizlere bakınca ipe sapa gelmez sonuçlara vardıklarına da çokça şahit oldum.Bunun da en büyük sebebi hep söylediğim ve uyardığım temel analizi tamamen yok sayıp sadece teknik analizle çıkarım yapmaya çalışmalarından kaynaklı geliyor. Ee siz her şeyi tekniğe bağlarsanız duman olursunuz illa ki. 

Sadece bir örnek vereyim sizlere... Bu arkadaşlardan birisi, Bist'in en sağlam bilanço verilerinden birine sahip olan ve de kazancının büyük çoğunluğu dolarla olan bir şirketin pay senedine ilişkin bir analiz paylaşmıştı. Elliot beyefendinin teorisini kullanarak hisseyi kafasınca düşüş trendine sokmuştu. Paylaştığı o grafikten sonra hisse %35'in üzerinde değer kazandı, zirve şovu yaptı. Böyle onlarca örnek verebilirim de neyse... 

Sonuç olarak bu metodla işlem açmak ya da kapatmak bence mantıklı değil. Bir işe yarasa onlarca kitap yazan elemanlar o kitapları yazmak yerine şu an zenginliğin dibine vurmuş emekliliğin tadını çıkarıyor olurlardı... 

15 Eylül 2019 Pazar

Forex Piyasası ve Varantlar ile Oyun Teorisi

Forex(Foreign Exchange) piyasaları gelişen internet teknolojileri ve bilişim ve iletişimin yaygınlaşması ile son yıllarda çok popüler hale geldi. Hacim olarak günlük 6 trilyon $'lık bir piyasa ile karşı karşıyayız. Bunun istatistiklere göre 1,5 trilyonu bireysel yatırımcılardan gelen işlemlerden oluşuyor. Paranın hacmini görünce haliyle iştahı artan bireysel yatırımcıyı aydınlatmak amacıyla bu yazıyı kaleme alıyorum. 

Forex'te yapabileceğiniz işlemler, dövizden,hisselere, endekslere, emtialara kadar çok çeşitli bir yelpaze mevcut. Teknolojik alt yapısı sayesinde 24 saat işlem yapabiliyorsunuz. 

Varant Nedir?

Menkul kıymetlendirilmiş opsiyonlar olarak da anılan varant, yatırımcısına bir dayanak varlığı, belirli bir fiyattan ve belirli bir vade içinde alma ya da satma imkanı tanıyan finansal enstrümanlardandır. Alım veya satım varantı olarak 2'ye ayrılırlar. Varantın içinde bilmeniz gereken terimler; duyarlılık,varantın deltası,basit kaldıraç,etkin kaldıraç,zaman değeri,varantta teta,ro,içsel değerli veya değersiz varantlar gibi çok çeşitli matematik fonksiyonları vardır. 
-Duyarlılık;varant fiyatının 0,01 Türk lirası değişmesi için dayanak varlığın fiyatının ne kadar değişmesi gerektiğini göstermektedir. 
-Delta;dayanak varlıktaki 1 birim değişimin, varantın fiyatını yaklaşık ne kadar değiştireceğini göstermektedir.
-Basit kaldıraç = Dayanak varlık fiyatı / (Varant fiyatı * Dönüşüm oranı)
-Etkin kaldıraç = Delta * Basit kaldıraç
-Zaman değeri; varant fiyatıyla içsel değeri arasındaki farktır.
-Teta; dayanak varlıktaki vadeye kalan gün sayısı ile varant fiyatı arasındaki ilişkidir.
-Ro;Varant fiyatının faiz oranlarına duyarlılığını gösterir.
-Alım varantının içsel değeri;(Dayanak varlık fiyatı – Kullanım fiyatı) * Dönüşüm oranı
-Satım varantının içsel değeri;(Kullanım fiyatı – Dayanak varlık fiyatı) * Dönüşüm oranı

Şimdi bunları aşağı yukarı öğrendiğimize göre size işin aslını anlatabilirim. Genelde kurumsal yatırımcılar(özel şirketler,portföy yönetim kurumları,aracı kurumlar,bankalar) bu işlemlerde bireysel yatırımcıların pozisyonlarını görebiliyor. Senelerdir bu işlerde artıya(kar eden) geçebilen bir bireysel yatırımcı göremedim. Bu birazda piyasamızın sığ olması ile alakalı dış piyasada biraz daha bireysel yani küçük yatırımcıyı koruyan bir yapı mevcut. Biz de bu yapı uzun zamandır kurulamadı o yüzden de bu piyasa dünyaya nazaran bizde geride bulunuyor. Kurumsal yatırıcımların yani büyük yatırımcıların da kendilerince içlerinde bir hiyerarşi bulunuyor. Zaten bu yatırımcılar deltasından ve gamasındaki farklardan para kazanıyor. Önce bunu anlamak gerekir. 

Örneğin bir yatırım argümanı düşünün ki(misal dolar olsun) bunda bir firma aylık  periyodlarda düzenli olarak 30 kuruşluk hem alım hem satım tarafında bir delta oluştursun bu kişi için piyasanın volatil olması 12 ayda bu işlemi sürekli yaparak 12*30 kuruştan=3,6 TL kar oluşturur. Bir başka firmanında aynı işlemi 3 ayda bir tekrarladığını düşünün yine benzer bir kar  amaçlasın bu düzenli işlemlerde yine aynı şekilde ancak bu sefer oynaklığın biraz daha artmasını ister. Benzer durumu senede 2 defa işleme giren ile senede 1 defa tek seferde bu işlemleri açan diğer büyük başları da düşünün. İşte geçen sene ağutos ayındaki dolardaki dalgalanmaların sebebini böylece anladınız. Büyük balıklar küçük balıkları belli periyotlarda deltasını alarak ve satarak illaki yiyecektir. Bu durumda olayın önüne geçmek için swap oranlarında değişikliğe gidildi ve oynaklık kısmen de olsa durdu. Ancak bu sefer MB'nin piyasada aktif olduğunu gördük. MB'de pozisyonlar açıyor ve kapıyordu. Şimdilik karlarını alan yatırımcılar diğer argümanlarda daha çok işlemler yapıyordu. Tahvil olsun, borsalar olsun ,altın gibi emtialar olsun vs. bunlara da girip çıktığını biliyoruz. Ancak MB'nin elinin güçsüz duruma düştüğü bir durumda büyük yatırımcının tekrardan piyasaya girip çıkabileceğini ve bizi küçük yatırımcı pozisyonuna düşürebileceği bir durum oluşabilir mi? Kesinlik içeren bir yargıda bulunmak zor ancak periyotları takip ettikçe hangi oyuncunun hangi oranda nerede para akışı sağladığını hangi argümanları yükselttiğini düşürdüğünü aşağı yukarı tahmin ederken aralarındaki korelasyonlara bakıyoruz. Sizin burada dikkat etmeniz gereken durumlar;Faiz oranları,enflasyon oranları,kurlar,tahviller,emtialar, borsalar bu para akışının makro iktisadi kısmında nitekim yer tutan cds oranları,banka notları vs,sanayi üretim rakamları,enerji harcamaları üretimleri gibi argümanları takip ederek bulmaya çalışıyoruz. 

Başta ne kadar cazip geliyordu oo dönen paraya bak muazzam ben de kendime bir pay almalıyım bundan kesinlikle diyordunuz ama hikayeyi izleyince durumun öyle olmadığını anlıyorsunuz. Tam bir holdem poker masası gibi düşünün bu durumu.Az önce anlattığım işte sürekli masaya oturmak için artan oranda bir meblağ istendiğini düşünün. Teminatları bu meblağlara benzetebilirsiniz. Teminatınız oranında çünkü oyunun içinde kalabiliyorsunuz. Burada belirli oyun teorileri dönüyor, kimisi işlemleri copy ediyor,kimisi 2 işlemden birinde blöf yapıyor,kimisi elindeki kağıtlara güveniyor sürekli rest çekiyor kimisi size güven verip ardırdan blöf çekiyor kimiside random takılıp oynamaya çalışıyor masada. Oyun teorisinin kurucusu John Nash'e göre uzun uğraşlar sonunda bir süreden sonra herkesin memnun kaldığı bir durum oluşur. Buna nash dengesi deniyor. Böyle bir durumda bütün oyuncular bulundukları yerden memnundur ve beraber hareket etmeye başlarlar. Herkesin faiz indirimlerini beklemesi,piyasanın bu durumlara ters tepkiler vermesi bu yüzden iyi bir şey değildir çünkü toplu hareket eden bir grup varınızı yoğunuzu alıp masadan kalkmanıza sebep olabilir.(bknz. Arjantin)

Peki forex'den para kazanabilirim diyor musunuz hala? Bununla ilgili bir çok dayanak varlıktaki periyodik sistemleri araştırdım birbirleriyle korelasyonlarını inceledim ve inceliyorum 10 yıllık tahvil 3 aylık bono ilişkisini hatırlayanlarınız bilirler. Krizler sırasında tahvil ve döviz hareketleri olsun,altın hareketleri olsun, borsaların hareketleri olsun hepsindeki değişimlerin bir anlam içeriği var bunları biliyorsanız ufakta olsa arta kalan karlardan belki yakalarsınız. Yoksa açık açık büyük balıklara yem olursunuz. Yani iktisadi ve finansal bir ekonomi bilgisi temeliniz yoksa kendi görüşümce uzak durun. Yoksa yaşayarak tecrübe edersiniz. 

6 Eylül 2019 Cuma

On the Rise of Despot Powers in the World

There was a system in which the riches created by the labor-class labor were completely destroyed, leading to stagnation and downward decline in their wages, creating the greatest level of social inequality in society. It is normal that this situation creates leaders who do not respect human rights all over the world.

In this case, extensive changes were required in the legal framework to maintain the neoliberal system and to facilitate the sovereignty of the capital owners. I can't make sense of why people are despots who do this. Trump, Le Pen, Putin, Boris and others are the leaders who serve the same system regardless of the society they live in. In the last phase when the neoliberal system transforms even developed countries, the majority of society cannot be expected to evolve over democracy. After that, leaders who respect human rights in the developed countries died. Don't be a utopian character who doesn't understand the neoliberal system. For this reason, the seizure of the acquired labor rights of despot leaders is the result of a natural cycle of neoliberal order.


It is clear that monetary policies, which the US economy and financial system once regarded as normal, cannot tolerate any return, since the financial collapse of 2008, all of these trends and processes have reached new levels. Anyone looking at the money supply charts can easily see this.


It has created the condition that production tools take the place of labor, that is to say, with technological advances, production has reached an enormous amount of value, and that robotic technologies have reduced wages. The decrease in the value ratio was also seen as specific to the last period.


As I have said many times before, if you remove the humans from the equation, you will not find a community that will receive the commodity from which capital is to be obtained.



3 June 2019 Monday

1 Eylül 2019 Pazar

Vatandaşlarımız mülksüzleştiriliyor mu?

Mülksüzleştirme probleminde kapitalizmin kullandığı normları ve bunun istikrarlı bir biçimde gelişmesine ayna tutmak için bildiğiniz üzere konu hakkında bir anket açmıştım. Bu anketimizde hangi dönemlerde, ''toprak reformu sırasında verilen mülklerin'' ağırlıklı olarak satıldığını veya satılmadığını sizlere sormuştuk.

Twitter anketi


Oldukça ilginç veriler ortaya çıktı.3 kuşak şeklinde bu işe bakar isek her kuşağa da 30 yıllık bir süre verirsek ilk kuşak cumhuriyet sonrası oluşan ilk 30 yıllık dönemi 2. kuşak ondan sonraki 30 yıllık dönemi ve günümüz yetişkin kuşağı ise en son bulunduğumuz zaman dilimindeki kuşağı belirtiyor.

Bu bağlamda duruma yaklaşır isek;Toprakların verilen ilk dönemde satılması sanayi devrimine geç giren ülkemizin fabrika atılımlarının ve toplu tarımın yapıldığı yıllara denk gelmesi aynı zamanda kapitalizmin merkezileşme argümanlarından biri olan kentleşme yapısında saklı olduğunu düşünüyorum.Tabi bu kavramların ilk emekleme biçiminde olduğu yıllar bu seneler..Nitekim topraklarını işlemek yerine bunları satan 1. kuşak  zamanında ,büyük buhran dönemlerinin oluşması ve 2. dünya savaşının yaşanması süreçleri ile de doğrudan ilişkileri daha fazla bulunuyor. Daha sonrasında 1. kuşaktan 2. kuşağa erişebilen topraklar ise sanayinin iyiden iyiye güçlendiği ve büyükşehirlerin gücünü oluşturduğu bir yapıda ilerliyor... Kentli nüfus artışı bir nevi ücret artışlarından etkileniyor aynı zamanda 1. kuşağın nüfusu yoğunlaştıran ve ikame iş gücü yaratan bir nüfus patlaması oluşturuluyor. Buna artık nüfus değeri deniliyor. Bir tarafta savaşa girmemenin sonucu olarak tezahür ediyor bu durum aynı zamanda. Ancak şöyle bir handikapı oluşuyor miras yoluyla topraklar çocuklara kaldığı için bunun tezahürü olarak bölünmeye başlıyor ve  tarımda yavaş yavaş eski getiri düzeyi kalmıyor ve zorunlu bir köyden kente göç dalgası oluşuyor. 2. kuşak zamanındaki eğitim sisteminin yavaş yavaş oturması ve üniversite yapılarının da yine büyükşehirlerde oluşturulması köyden kente göçe yardımcı olan diğer unsurlar. 2. kuşaktada bu toprakların satılması ve kent nüfusunun aynı zamanda sanayileşme ile biraz daha artması ile iyiden iyiye gerileyen bir tarım oluşmaya başlıyor ve mülksüzleşme daha da derin bir biçimde ilerliyor. Burada 2. kuşağın 1. kuşağa göre kendine yeten yapıdan yavaş yavaş kopması ile tüketen toplum yapısının ilk temellerini aynı zamanda görmeye başlıyoruz. Makineleşme ve merkezileşme politikaları ile ilerleyen bu süreç son döneme girdiğinde ise satılacak toprakların kalmaması ve kendi kendine yeten bir yapıdan ziyade finansal sisteminde buna göre kurgulandığı aynı zamanda sosyal ve politik yapınında kapital sistemin iyice acımasızlaşması ile tezahür etti. 3. kuşak aynı zamanda teknolojinin en top yaptığı döneme denk düşüyor ki kapitalizmin burada işverenleri tekelleştirdiği, ücretli elemanlığın olağan sayıldığı, nüfus artış hızından dolayı toplumdaki işsiz sayısının arttığı, bunların çalışanların yanında ciddi bir çoğunluk oluşturduğu göçmen politikaları ile de bu oluşan nüfusun iyiden iyiye arttırıldığı ve ücret sıkalalarını çok çok aşağı getirdiği bir dönemi hep birlikte görüyoruz. Çalışan insana çalışmayanı göstererek işverenlerin işçiler üzerindeki baskısının arttığını aynı zamanda niteliksiz işçiliği de körükleyerek herkesin başka alanlarda işler yaptığı kır halkının çoğunluğunun başta da belirttiğim gibi köklü bir biçimde mülksüzleştiren sanayinin tüm iç piyasayı ele geçirdiği ve istediği biçimde at koşturduğu bir dönem oluşturdu. 

Tesadüfen bu işlerin yapılmadığını,sistematik şekilde üreten toplum yapısından tüketen toplum yapısına bir dönüşümün yaşandığını 3 dönem halinde sizlere sundum. İstatistiki verileri sizlerle paylaşmıyorum konu daha fazla uzamasın ve bütünlüğü kaybolmasın diye, ancak ulaşmak isteyenler için internette her bilgi var, tez hazırlığı olan varsa da bu çalışmayı yaparken dayandırdığım verileri(anketten hariç) paylaşabilirim. Bu yüzden anketler işin birazda insanlarda farkındalık yaratmak için popülist kısmı ancak anket sonuçlarının verilerle uyuşan ve istatistikleri doğrulayan bir yapıda olduğunu söyleyebilirim. Buradaki asıl konumuz kapitalizmin tüm ülkeyi ücretli köleliğe dönüştürdüğü, dönüşseniz bile sizleri açlıkla sınadığı ve her an işinizi kaybetme korkusuyla tehdit ettiği ve bu döngüden çıkmanız halinde ikame işçinin anında bulunduğu kentlerin gettolarında mülksüzleşmiş insan yığınlarının oluştuğu bir dönemi herkesin faydasına olması açısından sizlerle paylaştım... 

Çözüm ne derseniz tekrardan üretim toplumu  yapısı kurulmalı ve en azından kendi kendine yeten bir yapıya tekrar bürünülmeli bunların hepsi ancak herkesin ağzında sakız olan ''yapısal reformlar'' ile gerçekleşebilir. 


22 Ağustos 2019 Perşembe

Another Year of Fear: 2020?


The fact that US 10-year bonds are bad memories of every period below the 3-month treasury bills gives us an idea about next year.

With such data, it will be easily seen that the 2020 year will cause a global change of position for the USA. Rather than VIX (Fear Index), I make inferences about global policies based on this index pricing. With the exception of a few people I mentioned earlier, this situation doesn't attract the attention of most people, and if you think of it or if you hear it somewhere, you know from the first ...

The same signs occurred before the Gulf War in 1991, before the September 11 attacks in 2001 and before the global economic crisis in 2008. And if that doesn't change, it wouldn't be a surprise to see that in 2020, we're confronted with a major global event. The fact that we have the data compared to the past, the formation of systems that we can make comparisons, gives us the opportunity to compare similar periods as well as how obvious it is done.


I said that on 19.06.2019 !!! Good morning everyone!!!! Look at this for Turkish translated; https://mehmetcagdas.blogspot.com/2019/06/bir-baska-korku-yl-2020.html 

They shared an my ide idea on the world economic forums and I said that a months ago.When I saw it, I looked at where they got it, and what I saw was fed sources. I think if the Fed had found this idea on its own, I would not have seen any article written about it!!!

Thats the link of this news;
https://www.weforum.org/agenda/2019/08/a-global-recession-is-looming-heres-how-we-might-avoid-it

En kötüyü geride mi bıraktık?

Son günlerde çokça söylenen en kötüyü geride bıraktık söylemleri ne kadar doğru ne kadar yanlış bir de veriler doğrultusunda bakalım istedim.

İlk verimiz ''Dış Borç Oranları'' üzerine, yani ekonomi yönetimimiz ülkemizi borçlandırarak mı büyütmüş yoksa üreterek mi soruları burada önem arz ediyor.

DIŞ BORÇ ($ BAZINDA MİLYAR)

Tabloya baktığımızda dış borcun her geçen yıl artarak sonunda en yüksek seviyelerine ulaştığını net görüyorsunuz.

İthalat ve ihracat oranlarımızda büyümenin borçla geldiğini ve üretime dayalı değilde sıcak paraya endeksli olarak parasal genişlemenin etkileriyle bugünlere gelindiği daha net görülecektir.
İTHALAT($ BAZINDA MİLYAR)

İHRACAT($ BAZINDA MİLYAR)
2 grafik arasındaki farkın zaman zaman 50 ila 100 milyar seviyeleri arasında sürekli bir fark oluşturması ve bu farkın son yıllarda iyice açılması ile kredi büyümelerinin getirdiği son noktada kendi kendimize yetemeyen ve sürekli cari açık veren bir durum söz konusu. Geçen ay ki ihtiyat akçesinin 42 milyar TL'nin bütçeye aktarılması ve cari açık verilmemiş olması istisnai bir durum olarak görülmektedir. Yani bu aradaki farkların kümülatif olarak toplanması dış borcu oluşturuyor!!

Bu grafiklerde peki kamu harcamalarını göremiyoruz der gibisiniz... Hemen oraya bakalım ki itibardan tasarruf olmaz kısmında gerçekten ne kadar müsrif olduğumuzu da görelim. Yap, işlet ve devret modelinin kamu harcamalarının içinde olmadığını da hatırlatalım ki sonra köprüler yollara neden tekrar her geçişte para veriyoruz bunca miktarda sorusunu sormayalım.

KAMU HARCAMALARI(TL BAZINDA)
 Ehh tabloya bakınca zaten pek fazla söze gerek kalmıyor. Bunca özelleştirmeye rağmen kamu harcamalarındaki muazzam artış nüfus artışı ile orantılarsak üstüne göçmen kardeşleri de katsak hesap tutmuyor. İsraf boyutu 2000 yıllarına göre 4 kat artmış durumda.

Peki şu anda tüm ekonomiyi bu sıcak para döneminde betona yatırmıştık değil mi? İnovasyon ve uyumlanma yerine 90 seneleri sonrası Japonya'nın düştüğü aynı hataya düştük inşaat ekonomisini her şeyin önünde tuttuk. Konutlardaki son duruma bakalım... Bina izinlerini inceleyelim;
BİNA İZİNLERİ (Sayısal bazda)
Yeni bina izinlerine bakınca 2011-2012 senelerindeki ve 2017 senesinin son zamanlarındaki bina izinleri sonrası tekrar 2004 yılının gerisine düşmüş bir seyir görülüyor. Faizler düştü ancak yatırımlarda gözle görülür hiç bir artış bulunmuyor!!

Yeni ev satışlarında durum nedir dedik bir de o konuya gelince işlerin vahim kısmı ortaya çıkıyor;
YENİ EV SATIŞLARI(YILLIK)
Faiz indirimleri ve devlet bankasının zararına verdiği konut kredilerine rağmen( Zarar kısmı şöyle piyasayı %19'dan fonlayıp %12,5'dan kredi veriliyor ve aradaki %7'lik fark görev zararı yazıyor ve vergi artışı olarak tabana yayılıyor) Nisan ve Mayıs aylarındaki rakamlardan pek farkı olmadığı geçen seneye göre ise yarı yarıya neredeyse bir azalma olduğu net görülüyor!!! Yani parayı herkes gömü yapmış bekliyor.

Zaten bu kısımda güven endeksine bakarsak birikimi harcama oranı ile ilgili olan doğru orantıyı buluruz..
GÜVEN ENDEKSİ(YILLIK BAZDA)

Güven endeksi düştükçe yeni konut alımı da gördüğünüz gibi aşağı seyretmiş durumda...

Daha önceki yazılarımdan birinde sanayi üretimi ile elektrik üretiminin ilişkisinin beraber şekilde doğru orantılı olarak hareket ettiğini sanayi büyüdükçe enerji tüketimi artacağından bu verilerin birbiriyle uyarlı olmasının gerekliliğinin belirtmiştim. O yüzden sanayi kısmını es geçiyorum orası da diğerleri gibi pek parlak değil!!!

Zaten işsizlik oranlarının tepe noktalarda pik yaptığı, genç işsizlik verilerinin tarihi rekorları kırdığı bir zamanda sanayi çok iyi derseniz ben de şunu derim; Resesyonla birlikte büyüme verileri düşen, üretim ve alımı azalan EURO bölgesine satışların azaldığını ve bu satışların sanayinin %70'ine direkt olarak etki ettiğini yüzünüze tokat gibi çarpabilirim!! Aşağıda PMI rakamlarındaki sert düşüşü görüyorsunuz en son 2008 yıllarında olana benzer değil mi? Evet!!
EURO BÖLGESİ PMI 


Kısaca en kötüyü geride bıraktığımız söylemleri doğru ise daha kötü günlere nasıl bir tanım bulunacak merak içinde bekliyorum...

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Çin ne yapmaya çalışıyor?

Çok yoğun gündemli bir haftaya girdik, Çin’in ABD’den tarım ürünleri ithalini durdurması ve Yuanı ilk defa 7 üzerine devalüe etmesi ticaret savaşlarında yeni bir sayfa açtı.Bu olayda en büyük zarar Çin'e mal satan ülkelerde yaşanacak. Başta Almanya olmak üzere İtalya, Hollanda gibi Çin’in en büyük ithalatçılarına geldi. Yeni kur üzerinden Çin’e BMW, Mercedes satmak ya da marka olarak nitelenen EU malı ürünleri satmak daha zor olacak. Sonra sırayla Güney Amerika ülkeleri, Pasifik ülkeleri gibi Çin’e tarım ya da sanayi emtia ürünlerini satan ülkeler epeyce etkilenecek. Hem büyümesi zayıflayan hem de para birimi değer kaybetmiş bir ülkeye mal satmak haliyle zor olacak.
USDCNY GRAFİĞİ


ÜLKEMİZE ETKİSİ?
Kaynak: Ticaret Bakanlığı

Bize gelirsek biz zaten Çin’e pek bir şey satamıyoruz. Yıllık ihracatımız 2-3 milyar dolar. Ancak çok ciddi ithalat yapıyoruz, nerede ise 16-17 milyar dolar. Çin’in parasını devalüe etmesi Türk ticaret piyasasını direkt etkilemeyecektir. Rekabet ettiğimiz aynı pazarlar için ancak bizleri zorlayabilir.Ayrıca küresel bazlı deflasyonist bir durum oluşması haliyle GOÜ(Gelişmekte olan ülkeler)'lere  sıcak para akışını negatif etkileyeceğinden dolayı borçları çevirme noktasında sıkıntılar ciddi boyutlara ulaşabilir. Ki bizi ilgilendiren kısmı da burası. 2015 yılında benzer devalüasyondan etkilenmememiz hatta kurlar anlamında pozitif ayrılmamız o zaman ki küresel ekonominin böyle bir deflasyonda olmamasından dolayı idi. TV'de bu durumu yorumlayanlar bu durumu hiçe sayıyorlar ve ülkelerin PMI rakamlarının hiç parlak olmadığı bu dönemde dogmatik(at gözlükleri ile) bir biçimde bu durumu değerlendiriyorlar.  
KÜRESEL PİYASALARDA İŞLER NE OLACAK?
Çin yönetimi, işler yolunda gitmeyince soluğu yeniden eski bildiği oyuna yani “değersiz para birimi, daha çok ihracat, daha fazla büyüme”modeline geri döndü. 
Küresel piyasalarda gördüğümüz üzere petrol fiyatları düştü. Altın fiyatları bir anda artmaya başladı tekrardan ve merkez bankaları bu süreç öncesi tek tek faiz düşürmeye başladılar. Geçen hafta Trump-Çin restleşmesi ile tüm borsalar çakılmıştı ve üstüne bugün Çin restini gördüm hadi bakalım hamleni göreyim şimdi dediğinde ortalık toz duman oldu haliyle. Bu restleşmelerin Trump'la birlikte süreceğini düşünürsek yine güvenli limanlarda birikimin değerlenmesi muhtemel sonuç olarak göze çarparken bu süreçte FED faiz düşürse bile etkisiz kalacaktır.  DXY konusunda benzeri tablolar geçmişte çokça yaşandığı için refere noktamız bu yaşananlardan çıkardığımız dersler. Altın ve kripto paraların altını konumundaki BTC'de yine bu furyada yerini alacaklardır. Sonuç olarak küresel bir deflasyonist sürece bu hamlelerle girmiş olabiliriz.  

30 Haziran 2019 Pazar

ABD'de Güç Savaşları ve Enflasyon

Bu yıl ocak ayında bir anda FED başkanı Powell'ın faiz indirimini dile getirmesi daha 1 yıl önce dile getirdiği para politikası düşüncelerinin tamamiyle tersine dönmesi anlamına geliyordu. Peki bu değişim neden oldu?

Eğer FED enflasyon oranlarını ayarlayamaz ise gücünü yitirebilir. FED'in mevcut yaklaşımı uzun zamandır esnek enflasyon politikası üzerine kurulu. Enflasyon oranlarını %2 'ye yakın tuttuğu seviyede kendini başarılı kılıyorlar. Bunun için gerekirse faiz arttırmayı veya faiz düşürmeyi gerektiren durumlarda o anki atmosfere göre hareket ediyorlar.

ABD Aylık Enflasyon Oranları ve FED %2 Hedefi
 Bu grafiğe baktığımızda gördüğümüz enflasyon oranının 2018 sonu 2019 başlarında düşmesi sonrası söylemin değiştiğini görürsünüz. Daha öncede bu durumun tersini yaparak faizlerin arttırılmasını savunması son derece doğal hareketler olarak nitelendirebiliriz. Şu anda ABD seçimlerinin yaklaşması sonucu her hükumet gibi iktidarı kaybetmek istemeyen Trump yönetimi de faizlerin düşük olduğu dönemlerin toplumdan oy oranı olarak karşılık göreceğini bilmesinden ötürü FED üzerine baskı kurmaya çalışıyor. Geçtiğimiz haftalarda Powell'ı kovmaya kadar söylemlerde bulunan Trump bunu popülist bir siyasetçi yaklaşımıyla ele alıyor ve kendine avantaj sağlamaya çalışıyor. Şu anda FED'in özellikle faizleri düşürme kararı vermesi aynı zamanda ABD siyasetine de karışması anlamına da geleceğinden bu yaklaşımlardan uzakta izleyelim görelim politikası uygulayarak bu oranları stabil tutmaya çalışıyorlar. Bu sebeple Ocak-Mart dönemine göre enflasyonda korktukları bir tablo olmayışı hedefledikleri rakamlar doğrultusunda şu anda ellerini faiz düşürme düğmesine götürmeyeceklerini düşünüyorum. Götürmeleri halinde ABD yönetimine açık bir destek sunma anlamı taşır ki bu toplara girmeyeceklerini düşünüyorum. Bu toplara girerlerse karşıt görüşteki muhaliflerin hedefi olmayı göze alırlar.

Trump'ın popülist söylemleri ve baskıları FED'in istediği oranları yakalamasına ne kadar engel de teşkil etse ekonomik anlamda bunu bir adım öteye götürmesi aynı zamanda siyasal tartışmalara da çok fazla sebebiyet vereceğinden dolayı kendisini bir anda demokrasi karşıtı kötü adam rolünde bulabilir ki bu da kendi açısından pek istenen bir durum olmayacaktır. Bu yüzden seçimler tamamlanana kadar bu iyi polis kötü polis hikayeleri ticaret savaşları ve sataşmalar ile dünyada kargaşalar yaratma ekseninde dönüp durulacaktır.

Peki FED'in enflasyon hedefi  neden %2 ?

FED'in enflasyon hedef oranını 0 veya negatif bir hedef koyması deflasyondan kaçınmak için aldığı bir karar. %3 belirlememesi ise enflasyon ve faiz oranlarının birlikte hareket etmesinden dolayı oluşacak maliyet artışlarından kaçınmak yine aynı şekilde kesin bir şekilde ölçüm zorluğunun olması pozitif bir sayı baz almayı gerektiriyor. Aslında enflasyon eğiliminin yukarı yönlü olması oynamalar yarattığından gerçekte rakamın 0'a yakın olduğunu da gösterir. Yani gördüğümüzle gerçek durum arasında illa ki sapmalar var. Yüksek faiz oranlarının ekonomik durgunluk durumunda FED'e avantaj sağladığını söylemeden de geçemeyeceğim. O yüzden önceki dönemde faiz artışlarının konuşulması bu kadar revaçta idi. Durgunluk durumunda faizleri indirerek ekonomiyi canlandırma hamlesi her zaman cepte oluyor. %2'lik değer ne tavan ne de taban bir değer daha çok maksimum istihdam ve fiyat istikrarı için hesaplanmış ideal değer olarak ele alınıyor.

Yıllık bazda enflasyon verileri son dönemde stabil duruma yakın bir hal alması da bu duruma destek olarak görülebilir.
ABD Enflasyon Verisi -Yıllık Oranlar


Kendi görüşüme göre de ilerleyen dönemlerde teknolojik gelişmeler(Yapay zeka vb.) bazlı hareketler yaşanacağını ön görmeleri durumundan dolayı faiz artışları gündeme güçlü bir biçimde tekrar gelebilir.