Hakkımda

Fotoğrafım
Yıllar boyu edindiğim bilgi ve tecrübelerimi burada siz takipçilerim ile paylaşmak için açtığım bloğumda genel olarak finans dünyasının bilinmeyenlerine yol alacağız.Beni tanımayanlar için inşaat mühendisliği ve finans alanında diplomalarım olup 2 alanda da çalışmalarıma yıllardır profesyonel olarak devam etmekteyim.(Bu hesabın kapsamı sadece küresel ekonomi ve piyasalar ile ilgili yorumlarımla sınırlı olacaktır. Burada yer alan yorumlarım yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.)

19 Kasım 2019 Salı

E. Wallerstein'ın Ardından Modern Dünya Sistemi Teorisi

Modern dünya sistemi teorisi, 1960’lı yıllarda, sosyalizmin popüler olduğu bir dönemde, E. Wallerstein tarafından bulunan bir fikir idi... Türkiye’den de Reşat Kasaba ile Şevket Pamuk, bu fikri, Osmanlı devleti açısından geliştirmiştir. Wallerstein, Afrika ile ilgili yaptığı araştırmalarda bu teorisini daha da derinleştirdi. 

Dünya ekonomisinin derinleşip büyümesi için elverişli bir ortamı hazırlayan gelişmeler;

ı. merkantilist engellerin kaldırılması.
ıı. yeni altın yataklarının keşfi.
ııı. iletişim ve ulaşım ağının genişlemesi.
ıv. yaygın bir savaş çıkmaması.
v. 19. yüzyılın ikinci yarısında mal, insan ve sermaye akışının gelişmesi.

Wallerstain’e göre iki dünya sistemi vardır:

1. Dünya imparatorluğu: merkezi bir siyasal gücün denetlediği iktisaden kendi kendine yetme gücü daha fazla ve bürokrasinin artık üzerinde önemli bir tasarruf imkanına sahip olduğu bir bütünlüktür.
2. Dünya ekonomisi: çok merkezli siyasal yapıların bulunduğu, merkezi bürokrasinin görece güçsüz olduğu sistemdir. 2.sinin 1.sine göre üstün tarafı, teknolojik değil, bu siyasal düzeyin özgünlüğüdür.

Merkez–çevre/dünya sisteminin öğeleri:


1. Denk olmayan değiş–tokuş/ticaret kavramıdır. merkez, uzun erimli ticaret ağlarının kontrolüyle oynayarak ve merkezde üretilen yüksek statü mallarının yerel üretimine müdahale ederek yerel ekonomileri iyice özelleşmiş hammadde sağlayıcılarına dönüştürür.

2. Merkezin çevreye oranla teknolojik üstünlüğü vardır.
3. çÇvredeki topluluklarla karşılaştırıldığında büyük ölçüde içsel benzerlik, uyum vardır.
ticaret üzerinden 16. yüzyılda bir “dünya ekonomisi” oluştu. meta ve insanların dolaşımı ve değişimi sürecinde dünya ekonomisi sürekli genişledi ve sonunda dünya çapında niteliksel ve hiyerarşiye dayalı bir iş bölümü ortaya çıktı: “merkez–çevre–yarı–çevre ve dışsal bölgeler”. bu bölgelerin oluşmasında temel itkiyi sağlayan ticaret olmuştur. burada;
Merkez (çekirdek): ayrı, karmaşık ekonomilere sahip, oldukça gelişkin teknolojik beceri ve üretim süreçleriyle ayırt edilen ve ihraç için yüksek kalite mallar üreten alanlardır. nitelikli emek biçimi ve kapitalist ekonomi mevcuttur.
Çevre: niteliksiz emek biçimi ve tarımın ağırlığı vardır.
Yarı–çevre: merkez ile çevre arasında risk azaltıcı bir tampon rolü olan bölgedir. Siyasal açıdan, çevreden daha bağımsızdır.
Dışsal bölge: dünya ekonomisinin dışında olan, kendi kendine yeterli, devasa dünya imparatorluğu. Örn; Dünya ekonomisine katılmadan önceki Osmanlı İmparatorluğu ve Rus Çarlığı.

Bu sistemde “sıfır–toplam oyunu” vardır. Sıfır–toplam oyunu: dünya sisteminin tek merkezli olması, sistemin çeşitli bölgelerinin yükselişlerini diğerlerinin düşüşüyle ilişkilendirir. Bunun sonucunda, merkez hiç genişlemez. Şöyle ki, yarı-çevre durumunda olan bir ülke merkeze doğru yükselirse, merkezde olan bir ülkede yarı-çevre durumuna düşer. kesintisiz birikim itkisinin güttüğü kapitalist dünya ekonomisi, “dünya haline gelene dek tedricen yayıldı”. ülkeler sistem içerisinde yukarı veya aşağı doğru gidebilirler. Örneğin; 16. yüzyılda büyük Britanya yarı- çevreden merkeze doğru; İtalya ise, aynı dönemde merkezden yarı-çevreye doğru hareket etti.

Merkez ile çevre arasında eşitsiz mübadele üzerinde bir “artık” transferi gerçekleşir. Çevre ülkeler, giderek belirli malların üretiminde ve merkeze ihracında uzmanlaşır. merkezin teknolojik içerikleri yoğun metalar alır.

16. yüzyılda ortaya çıkan kapitalist dünya ekonomisi, asalak bir bürokratik sınıfa gerek kalmadan, üreticilerin daha doğrudan sömürüldükleri yapılar olması anlamına gelir.
Bir zamanlar köylülerden çeşitli yollarla artı-ürünü çekip alan toprak sahipleri(aristokratlar) vardı. Ama bir dizi nedenden dolayı bu sistem (feodalite), 1250 veya 1300 civarında bir yerlerde Avrupa’da ciddi sorunlarla karşılaştı. köylü devrimleri ve nüfusun azalması, “feodalizmin krizi” denilen şeyi üretti. Zengin köylülüğü engellemek için toprak sahipleri yeni bir stratejiye yöneldi. Bu strateji, feodal sistemin kapitalist dünya ekonomisine dönüştürülmesiydi. Stratejik hedef, ayaklanan köylüler sorununu 16. y.y. ekonomisinin coğrafi sahasını genişleterek daraltmaktır. Kriz şimdi, üreticilerin gelirlerine yerleştirilmişti. Böylece büyük bir toplumsal kategori olarak “yoksullar” yaratılmıştı. nitekim sanayi devrimi’nin maliyetlerini ilk aşamada ingiliz emekçileri yüklenmişti. ancak fabrikalarda çalışmaya başlayan işçiler, sanayi devriminin gerçekleştirdiği üretim sıçramasından uzun süre yararlanamamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder