Hakkımda

Fotoğrafım
Yıllar boyu edindiğim bilgi ve tecrübelerimi burada siz takipçilerim ile paylaşmak için açtığım bloğumda genel olarak finans dünyasının bilinmeyenlerine yol alacağız.Beni tanımayanlar için inşaat mühendisliği ve finans alanında diplomalarım olup 2 alanda da çalışmalarıma yıllardır profesyonel olarak devam etmekteyim.(Bu hesabın kapsamı sadece küresel ekonomi ve piyasalar ile ilgili yorumlarımla sınırlı olacaktır. Burada yer alan yorumlarım yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.)

1 Eylül 2019 Pazar

Vatandaşlarımız mülksüzleştiriliyor mu?

Mülksüzleştirme probleminde kapitalizmin kullandığı normları ve bunun istikrarlı bir biçimde gelişmesine ayna tutmak için bildiğiniz üzere konu hakkında bir anket açmıştım. Bu anketimizde hangi dönemlerde, ''toprak reformu sırasında verilen mülklerin'' ağırlıklı olarak satıldığını veya satılmadığını sizlere sormuştuk.

Twitter anketi


Oldukça ilginç veriler ortaya çıktı.3 kuşak şeklinde bu işe bakar isek her kuşağa da 30 yıllık bir süre verirsek ilk kuşak cumhuriyet sonrası oluşan ilk 30 yıllık dönemi 2. kuşak ondan sonraki 30 yıllık dönemi ve günümüz yetişkin kuşağı ise en son bulunduğumuz zaman dilimindeki kuşağı belirtiyor.

Bu bağlamda duruma yaklaşır isek;Toprakların verilen ilk dönemde satılması sanayi devrimine geç giren ülkemizin fabrika atılımlarının ve toplu tarımın yapıldığı yıllara denk gelmesi aynı zamanda kapitalizmin merkezileşme argümanlarından biri olan kentleşme yapısında saklı olduğunu düşünüyorum.Tabi bu kavramların ilk emekleme biçiminde olduğu yıllar bu seneler..Nitekim topraklarını işlemek yerine bunları satan 1. kuşak  zamanında ,büyük buhran dönemlerinin oluşması ve 2. dünya savaşının yaşanması süreçleri ile de doğrudan ilişkileri daha fazla bulunuyor. Daha sonrasında 1. kuşaktan 2. kuşağa erişebilen topraklar ise sanayinin iyiden iyiye güçlendiği ve büyükşehirlerin gücünü oluşturduğu bir yapıda ilerliyor... Kentli nüfus artışı bir nevi ücret artışlarından etkileniyor aynı zamanda 1. kuşağın nüfusu yoğunlaştıran ve ikame iş gücü yaratan bir nüfus patlaması oluşturuluyor. Buna artık nüfus değeri deniliyor. Bir tarafta savaşa girmemenin sonucu olarak tezahür ediyor bu durum aynı zamanda. Ancak şöyle bir handikapı oluşuyor miras yoluyla topraklar çocuklara kaldığı için bunun tezahürü olarak bölünmeye başlıyor ve  tarımda yavaş yavaş eski getiri düzeyi kalmıyor ve zorunlu bir köyden kente göç dalgası oluşuyor. 2. kuşak zamanındaki eğitim sisteminin yavaş yavaş oturması ve üniversite yapılarının da yine büyükşehirlerde oluşturulması köyden kente göçe yardımcı olan diğer unsurlar. 2. kuşaktada bu toprakların satılması ve kent nüfusunun aynı zamanda sanayileşme ile biraz daha artması ile iyiden iyiye gerileyen bir tarım oluşmaya başlıyor ve mülksüzleşme daha da derin bir biçimde ilerliyor. Burada 2. kuşağın 1. kuşağa göre kendine yeten yapıdan yavaş yavaş kopması ile tüketen toplum yapısının ilk temellerini aynı zamanda görmeye başlıyoruz. Makineleşme ve merkezileşme politikaları ile ilerleyen bu süreç son döneme girdiğinde ise satılacak toprakların kalmaması ve kendi kendine yeten bir yapıdan ziyade finansal sisteminde buna göre kurgulandığı aynı zamanda sosyal ve politik yapınında kapital sistemin iyice acımasızlaşması ile tezahür etti. 3. kuşak aynı zamanda teknolojinin en top yaptığı döneme denk düşüyor ki kapitalizmin burada işverenleri tekelleştirdiği, ücretli elemanlığın olağan sayıldığı, nüfus artış hızından dolayı toplumdaki işsiz sayısının arttığı, bunların çalışanların yanında ciddi bir çoğunluk oluşturduğu göçmen politikaları ile de bu oluşan nüfusun iyiden iyiye arttırıldığı ve ücret sıkalalarını çok çok aşağı getirdiği bir dönemi hep birlikte görüyoruz. Çalışan insana çalışmayanı göstererek işverenlerin işçiler üzerindeki baskısının arttığını aynı zamanda niteliksiz işçiliği de körükleyerek herkesin başka alanlarda işler yaptığı kır halkının çoğunluğunun başta da belirttiğim gibi köklü bir biçimde mülksüzleştiren sanayinin tüm iç piyasayı ele geçirdiği ve istediği biçimde at koşturduğu bir dönem oluşturdu. 

Tesadüfen bu işlerin yapılmadığını,sistematik şekilde üreten toplum yapısından tüketen toplum yapısına bir dönüşümün yaşandığını 3 dönem halinde sizlere sundum. İstatistiki verileri sizlerle paylaşmıyorum konu daha fazla uzamasın ve bütünlüğü kaybolmasın diye, ancak ulaşmak isteyenler için internette her bilgi var, tez hazırlığı olan varsa da bu çalışmayı yaparken dayandırdığım verileri(anketten hariç) paylaşabilirim. Bu yüzden anketler işin birazda insanlarda farkındalık yaratmak için popülist kısmı ancak anket sonuçlarının verilerle uyuşan ve istatistikleri doğrulayan bir yapıda olduğunu söyleyebilirim. Buradaki asıl konumuz kapitalizmin tüm ülkeyi ücretli köleliğe dönüştürdüğü, dönüşseniz bile sizleri açlıkla sınadığı ve her an işinizi kaybetme korkusuyla tehdit ettiği ve bu döngüden çıkmanız halinde ikame işçinin anında bulunduğu kentlerin gettolarında mülksüzleşmiş insan yığınlarının oluştuğu bir dönemi herkesin faydasına olması açısından sizlerle paylaştım... 

Çözüm ne derseniz tekrardan üretim toplumu  yapısı kurulmalı ve en azından kendi kendine yeten bir yapıya tekrar bürünülmeli bunların hepsi ancak herkesin ağzında sakız olan ''yapısal reformlar'' ile gerçekleşebilir. 


1 yorum: