Son üç yılda dünya siyasetinde ve ekonomisinde yaşanan gelişmeler, teknoloji devlerinin gücünün zirveye ulaştığı ve otoriter yönetimlerin yükseldiği bir dönem olarak öne çıktı. 2024 ABD seçimlerinde Donald Trump'ın Elon Musk gibi teknoloji liderlerinin desteğiyle başkanlığı yeniden kazanması, bu dönemin en dikkat çekici gelişmelerinden biri oldu. Trump, Musk’ın sahip olduğu sosyal medya platformlarını ve Tesla, SpaceX gibi teknoloji devlerinin yarattığı güç yapısını kullanarak, dijital dünyada güçlü bir zemin hazırladı. Elon Musk’ın Twitter’ı (şimdiki adıyla X) satın alması, Trump’ın dijital medyada etkisini artıran bir faktör oldu.
Trump’ın ilk döneminde ABD, teknolojinin siyasete olan etkisinin belirginleştiği, dev teknoloji firmalarının siyasi ve ekonomik gücünün daha da pekiştiği bir yapıya dönüştü. SP500 endeksindeki Apple, Microsoft, Amazon, Alphabet ve Tesla gibi devlerin ağırlığı, teknolojinin dünya ekonomisindeki merkezi rolünü daha da belirgin hale getirdi. Bu firmalar, Trump’ın vergi indirimleri ve düzenleyici serbestlik politikalarından faydalanarak kârlarını katladılar.
Bu dönemde, dünya çapında teknofeodalizm olarak adlandırılabilecek yeni bir sistemin yükseldiği gözlendi. Teknofeodalizm, teknoloji şirketlerinin yalnızca ekonomik büyümede değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi kontrolde de merkezi bir rol oynamasını ifade eder. Büyük teknoloji firmaları, dijital platformları, kullanıcı verilerini ve ekonomik kaynakları kontrol ederek, halkın üzerindeki güçlerini büyük ölçüde artırdılar. Trump'ın yeniden seçilmesi ve bu devlerle kurduğu ilişkiler, teknolojik devlerin siyasi etki alanlarını genişletmelerine daha buyuk bir katkı sağlayacaktir.
Teknofeodalizm, eski kapitalist sistemin feodal yapılarla birleştiği, zengin bir azınlık tarafından kontrol edilen bir dünya düzenini ifade eder. Bu düzen, teknoloji devlerinin monopol güçleri ile desteklenerek, hem ekonomik hem de sosyal kontrolü sağlamaları üzerine kuruludur. Özellikle pandemi döneminde bu devler, dijital dünyayı tekelleştirdiler ve kârlarını maksimize ettiler. Bu süreçte, merkez bankalarının genişletici para politikaları ile finansal piyasalarda teknoloji firmalarının hisse değerleri rekor seviyelere ulaştı. Örneğin, Apple’ın piyasa değeri 3 trilyon dolara yaklaşırken, SP500’de teknoloji firmalarının toplam ağırlığı %27’ye çıktı. Bu oran, teknoloji firmalarının sadece finansal piyasalarda değil, politik arenada da ne denli baskın hale geldiğini gösterdi.
Bu yeni düzen sadece ABD’de değil, dünya genelinde de yankı buldu. Çin’de Xi Jinping, teknoloji firmalarını devlet kontrolü altında tutarak Çin’in dijital otoritesini pekiştirdi. Çin, teknoloji devlerini küresel arenada rekabetçi bir silah olarak kullanarak, küresel güç dengesini kendi lehine çevirdi. Yapay zeka ve 5G teknolojilerinde ilerlemeler kaydeden Çin, dijital ekonomiyi stratejik bir araç olarak değerlendirdi ve toplumunu bu teknolojinin ciktilari ile baski altinda kontrol edebilmeyi deneyimledi.
Rusya'da Vladimir Putin, dijital kontrol politikalarını genişletirken, Batı’nın yaptırımlarına karşı kendi teknoloji altyapısını güçlendirmeye çalıştı. Ancak, Rusya’nın teknolojik ilerlemeleri, özellikle siber saldırılar ve dijital güvenlik alanındaki faaliyetleriyle sınırlı kaldı.
Avrupa’da Macaristan’da Viktor Orban ve İtalya’da Giorgia Meloni gibi liderler, otoriter sağın yükselişini temsil ederken, dijital medyayı kontrol ederek kendi siyasi ajandalarını sürdürdüler. Orban, teknoloji şirketleri üzerinde devlet kontrolünü artırarak, medya özgürlüğünü kısıtladı ve muhalefeti bastırdı. Meloni ise, Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinde dijital yatırımlar ve teknoloji politikaları üzerinden stratejik hamleler yapmaya çalıştı.
Bu otoriter liderlerin yükselişi, neoliberalizmin yerini alan teknofeodal düzenin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Zengin teknoloji elitleri, bu sistemde "modern feodal lordlar" gibi hareket ederek, ekonomik kaynakları ve sosyal kontrolü elinde tutuyorlar. Teknoloji devlerinin siyasi ve ekonomik etkileri, hükümetlerle kurdukları karmaşık çıkar ilişkileri ve devletler üzerindeki etkileri, teknofeodalizmin somut bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, büyük teknoloji firmalarının kontrol ettiği dijital platformlar ve finansal sistemler, bu ülkeleri daha da bağımlı hale getirdi. Dijitalleşmenin hızla artmasıyla birlikte, borçlanma ve ekonomik dengesizlikler de bu ülkelerde arttı. Sonuç olarak, teknoloji devleri, yerel piyasaları kontrol ederken, yerel halklar üzerindeki baskıyı artırdı. Bu dönemde merkez bankalarının genişlemeci para politikalarıyla birlikte finansal piyasalar teknoloji devlerinin kârlarını artırmaya devam ettigini gozlemliyoruz.
Bu yeni dünya düzeninde, eski kapitalist sistemin yerini alan teknofeodalizm, küresel çapta gelir eşitsizliğini artırarak, zengin teknoloji elitleri ile daha geniş halk kitleleri arasında derin uçurumlar yarattı ve yaratmayada devam edecektir.
Daha once Famang kapsaminda bu teknoloji devlerini ayrintili olarak incelemistim. Bu iki yaziyi birlikte okumaniz faydali olacaktir.
https://mehmetcagdas.blogspot.com/2024/06/famang-efsanesi-gelecegi-sekillendiren.html