Hakkımda

Fotoğrafım
Yıllar boyu edindiğim bilgi ve tecrübelerimi burada siz takipçilerim ile paylaşmak için açtığım bloğumda genel olarak finans dünyasının bilinmeyenlerine yol alacağız.Beni tanımayanlar için inşaat mühendisliği ve finans alanında diplomalarım olup 2 alanda da çalışmalarıma yıllardır profesyonel olarak devam etmekteyim.(Bu hesabın kapsamı sadece küresel ekonomi ve piyasalar ile ilgili yorumlarımla sınırlı olacaktır. Burada yer alan yorumlarım yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.)

20 Kasım 2023 Pazartesi

Roma Cumhuriyeti'nden Günümüze Politik Değişim: Tarihle Gelecek Arasında Köprü

 Yaşadığımız zamanın olguları aynı zamanda geçmişte yaşanan olayların bütünleşik bir sonucu olarak günümüze yansımaktadır. Bu yazımda Roma Cumhuriyetinde yaşanan iktidar kavgalarından birini sizlere örnek vereceğim. Olay M.Ö. 1. yüzyılda yaşanan bir siyasi iç çekişmenin sonuçlarını günümüzde hala nasıl görebildiğimize de ışık tutacaktır. Pompeius, Sulla(Romalı general ve devlet adamı 2 kere konsüllük görevi yapmış ve 2. gelişi diktatörlük halini almıştır.) sayesinde Magnus Kognomeni unvanını(günümüzdeki bakanlıklara eş değer bir unvan) almıştı. Sulla, Roma Cumhuriyeti yasalarında büyük tahribatlar yapmış, askerlerin konumlarını güçlendirmiş ve İtalya'nın çeşitli bölgelerine 47 civarı lejyon yerleştirmiştir. Daha sonrasında iktidarını bıraktığında ise geride Pompeius, Caesar çekişmesi yerini almıştı. 


Roma kanunları kamu gücünü birbirini destekleyen ,durduran ve kısıtlayan çok sayıda memuriyeti bilgece paylaştırmıştı. Bütün bu memuriyetlerin verdiği güç sınırlı olduğundan, her bir yurttaş bu memuriyetlere gelebiliyordu. Fakat daha sonrasında bu sistem değişmiş, en güçlüler halkın kendilerine olağanüstü görevler vermesini sağlamışlardır. Böylece tüm önemli konular tek bir veya az sayıda kişinin ellerine teslim edilmiştir. Pompeius bu ortamda işte kendine çok güçlü bir konum elde etti. Pompeius baştan beri diktatörlük istiyordu. Bunu halktan kendi rızaları ile bunu gerçekleştirmesi için de halkı parayla yozlaştırmış, seçimlerde her bir yurttaşın oyunu satın almaya kalkmış, yüksek dereceli memurların işlevlerini alt üst etmek için en aşağılık yöntemlere başvurmuştur. Böylece insanlar anarşi içinde yaşamaktansa onu diktatör yapmalarını sağlayacaklarını düşünmüştür. Sonunda da Crassus,Caesar ve Pompeius iş birliği yapmışlar, ileri gelenlerin çıkarlarını gözeterek zorbalıkla yönetmeye kalkmışlardır. İşte böyle bir dönemde Caesar hamlesini yapmış ve Pompeius'un ona verdiği yetkileri ve ona karşı kullandığı hileleri kendisine karşı kullanmıştır. Tüm yüksek dereceli memurları kendilerine biçtikleri fiyatlara satın alan Caesar tüm yönetimi eline geçirmiş ve Pompeius'un kaçmasına sebep olmuştur. Pompeius'un yönetimi ele geçirmek için yaptığı tüm numaralar onun aleyhinde gelişmiş ve sonunda Caesar başa geçmiştir. Ancak cumhuriyeti yozlaştıran faktörlerin hepsini aynı zamanda en yakınında toplamış ve onlara büyük nimetler ve kazançlar sağlayarak kendisine karşı bir komplo kurulmasına da engel olamamıştır. Nitekim sonunda en yakınındaki Brutus,Tullius,Minitius ve Gaius tarafından suikasta kurban gitmiştir. 


Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, kanunların dinlenmediği ülkelerde yaşanan hadiseleri gördüğümüzde buna benzer olaylar halen daha yaşanmaktadır. 2000 yıl öncesinin anıları olan bu tarihi günümüzde düşünürsek, Gürcistan'da Gül devrimi sırasında başta olan Eduard Şevardnadze'nin yerine eski dış işleri bakanı olan Saakaşvili'nin geçmesinden, Güney Amerika'da bulunan Arjantin,Venezüela, Bolivya gibi ülkelerde yaşananlardan tutunda, Ukrayna'da ki Turuncu devrimlere ya da Arap Baharı sırasında Tüm Kuzey Afrikanın yönetimlerinin değişmesine ve son olarak Arjantin de yaşananlara kadar çokça örnekler ile karşılaştık. Dar Koridor kitabında Daron Acemoğlu'nun verdiği örneklerde bunlar ile ilgili daha da detaylı kıyaslamalarda bulunmaktadır. Aynı zamanda Cicero ve Montesquieu'da eski yunan ve roma tarihi konularında incelemeleri çok değerli buluyorum. Yine Niccolo Machiavelli'nin Hükümdar kitabı bir yönetimin toplumu yozlaştırma teknikleri ve uzun süre dikta ile yönetme konusunda ciddi anlamda ders çıkarılacak eserlerdendir.


Günümüze gelir isek I. Wallerstein'ın Dünya Teorisi olarak niteledigi ve çok kutuplu evrede sonuçlarının kaotik olacağını belirttiği ve teknolojik devinimler(yapay zeka) ile desteklenen ve atıl insan sayısının arttığı ve tarihteki en büyük göçlerin yaşandığı bir dönemdeyiz. İnsanın evriminin hiç değişmediğini de düşünürsek günümüzdeki savaşlar gibi korkutucu işlere sebep olunuyor. Tabii ki yakın dönem ile bu dönem arasında dünya normları değişmiş olsa da güçlünün iktidarı ve güçlüleri koruyan yapıların eserinin ne olduğu ve enflasyon mekanizması ile halkı yozlaştıran yapıların sonucunun da çok iyi olmadığını ve satın alınabilecek demagoglarin bulunduğunu wikileaks gibi belgelerden hep gördüğümüz durumlar olmuştur. Burada yolunu yozlaşmadan seçen devletlerin sonu da genelde hazinle olmuştur. Bir değişim sürecinde olduğumuz dünya sisteminde bu yüzden simetrik olaylar yerine asimetrik olaylar ile karşılaşmamız da kullanılan teknolojinin insanların hayatında direkt olarak müdahil hale gelmesinden kaynaklı durumlar olduğunu tekrar ifade etmeliyim çünkü gerçekliğin yerini yeni manuplasyon teknikleri almış ve kitleler post-truth gerçeklik ile yanlış seçimler yapmaya meyledilmektedir. Eski tarzda taktiklerin halen daha kullanılması eskisi kadar kanlı sonuçlar doğurmasa da yine de göz ardı edilecek gibi değiller insanlık tarihi için utanç vericidir.


Sonuç olarak tarihten ders çıkarılmalı ve bu konular güncel teoriler ve çalışmalar ile yenilenerek geçmiş vizyonu geleceğe yansıtılmalı ve buna göre provizyonlar kurulmalıdır. Sonuçta defalarca denenmiş durumların sonuçlarının farklı çıkacağını beklemek çok akıllıca bir iş olmuyor. 

28 Ekim 2023 Cumartesi

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılı: Cumhuriyetin İlkelerine Yeniden Sarılma Zamanı

 

Cumhuriyeti'mizin 100. yılını selamlarken, içimizi hem gurur hem de büyük bir hüzün kaplıyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde inşa edilen cumhuriyetimiz, ulusal bağımsızlık, demokrasi, laiklik ve eşitlik gibi değerleri yüceltti. Ancak bugün, yanlış iç ve dış politika kararları, bu kutsal değerleri sarsıyor ve cumhuriyetin temellerini sallıyor.

"Türk milleti bağımsızlığını ve özgürlüğünü yine kendi azim ve kararıyla kurtaracaktır." Mustafa Kemal Atatürk

1923'te, Türk milleti ulusal bağımsızlık ve özgürlük için mücadele verdi. Bu mücadele, yalnızca yabancı işgalcilere karşı değil, aynı zamanda gerici kesimlere karşı da bir mücadeleydi.

"Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder." Mustafa Kemal Atatürk

Cumhuriyet, ulusal egemenliği temsil ederken, eğitim, bilim ve kültürde ilerlemeyi hedefledi. Mustafa Kemal Atatürk'ün vizyonu, bu ilerlemenin temelini atmıştır. Cumhuriyet, milletin bu yoldaki inancını güçlendirdi.

“Türk gençliği, tarihini, dilini, kültürünü ve insanlık değerlerini öğrenip benimseyerek yükselecektir." Mustafa Kemal Atatürk

Ancak son yıllarda, yanlış iç ve dış politika kararları ülkemizi sıkıntıya soktu. Cumhuriyetin dayanağı olan kurumlar zayıflatıldı, adalet ve hukuk kurumları zayıfladı, ifade özgürlüğü kısıtlandı.

"Bir millet, tarihini öğrenmeyi bıraktığı gün, ya toplumunca itilir ya da başkaları tarafından çekilir." Halil Inalcik

Dış politikada yaşanan hatalar ve bölgesel sorunlar, ülkemizi uluslararası alanda izole etti ve içe kapanmaya itti.

"Yurtta sulh, cihanda sulh." Mustafa Kemal Atatürk

Ekonomik olarak da bu hatalardan dolayi zorlu bir dönemdeyiz ve birçok insanimiz bu zorluklarla basa çıkmak durumunda kaldilar.

Ancak umutsuzluğa kapılmak yerine, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı, cumhuriyetçi ideallere daha sıkı sarılmamız gerektiğini hatırlatıyor. Adalet, hukuk, özgürlük ve Cumhuriyet değerlerini yeniden tesis etmek, cumhuriyetin temellerini güçlendirmek anlamına gelir. Laiklik, milli egemenlik, kamuoyu vicdanı, bilimsellik ve akılcılık gibi Cumhuriyet'in temel ilkelerini korumak, Türkiye'nin geleceğini aydınlatır. Eğitim sistemini yeniden inşa etmek ve ekonomik refahı artırmak için çalışmak, Cumhuriyet'in ideallerini canlandıracak ve geleceği aydınlık kılacaktır.

"Aşk; yağmurun sabaha çıkmış haliyse, sevgi; denizin akşama durmuş haliyse, devrim de insanın umutsuzluğa karşı yatağa kapanmış halidir." Cemal Sureya

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı, cumhuriyetin temellerine olan inancımızı canlandırarak ve bu değerleri geleceğe taşıyarak ülkemizi daha aydınlık bir yarına taşıma fırsatıdır. Gelecekte, cumhuriyetin idealleri için daha fazla mücadele ve birlik içinde çalışma zamanıdır. şairimiz Can Yücel'in dizeleriyle son verelim: "Yenilmemek, direnmek değil; yenilse de direnmektir."

Cumhuriyet Bayramımiz kutlu olsun!

22 Eylül 2023 Cuma

Küresel Ekonomi, Resesyon ve Tahvil İlişkisi ve Sonuçları

 

Küresel Ekonomi, Resesyon ve Tahvil İlişkisi ve Sonuçları

ABD ekonomisinde getiri eğrisi yine tersine döndü. Hazine bonolarına ilişkin kupon ödemeleri, uzun vadeli tahvillere ödenen faizi aştığında sonuç ters getiri eğrisi oluyor. Bu alışılmadık trend 2020'de başladı ve 2023'ün sonuna yaklaştığımız bu günlerde de tekrar ediyor. Ters getiri eğrileri geçmişte ekonomik durgunluklardan önce yaşanmıştı ancak bu güne kadar sorunlar geçiştirilerek şekilde ilerledi. Yatırımcılar, daha yüksek faiz geliri elde etmek için parayı daha uzun süreli yatırmak yerine, kısa vadeli borçlanma araçlarından daha yüksek getiri elde etme olanağını tercih ederler. Bu, "tersine çevrilmiş getiri eğrisi" olarak bilinen şeydir. Benzeri görülmemiş bir durum değil, ancak ortaya çıkması nadirdir. Getiri eğrisinin tersine dönmesi, ekonomistler ve yatırımcılar tarafından ABD ekonomisi için bir uyarı sinyali, potansiyel olarak resesyonun habercisi olarak değerlendiriliyor.

2022'nin başlarında getiri eğrisi normale dönmüştü. 2022’den sonra tekrar tersine döndü ve o zamandan beri de ters durumda kaldı. Sorumuz, getiri eğrisinin yaklaşmakta olan bir resesyona doğru şekilde işaret etme riski hâlâ mevcut mu ve yatırımcılar buna nasıl tepki vermeli?

Tersine çevrilmiş getiri eğrisi nedir sorusu ile başlayalım. Getiri eğrisi kavramı farklı vadelerdeki tahvillerle başlar ve çoğunlukla ABD Hazine tahvillerinin getirilerine dayanır. Bunlar, yalnızca vadeye kalan süreye göre farklılık gösteren, eşit kredi kalitesine sahip tahvillerdir (hepsi ABD hükümetine olan güven ve buna dayalı kredibilitesi ile desteklenmektedir). Getiri eğrisini görüntülemenin basit bir yolu, üç ay, iki yıl, beş yıl, 10 yıl ve 30 yıl vadeli ABD Hazine tahvillerinin mevcut faiz oranlarına veya getirilerine bakmaktır. Yatırımcılar genellikle paralarını daha uzun süre yatırdıklarında daha yüksek getiri talep ederler. Buna, tahvil vadeleri uzadıkça getirilerin eğri boyunca arttığı normal bir getiri eğrisi denir.

Ekim 2022'nin sonlarında, 3 aylık Hazine bonosunun getirisi 10 yıllık Hazine tahvilinin getirisinin üzerine çıktı. 2022'nin sonlarına doğru bu tersine dönüş daha da belirginleşti ve 2023'te fark iyice genişledi. 3 ay vadeli Hazine bonosu faiz oranları şu anda 10 yıl vadeli Hazine tahvillerinden yaklaşık %1,1 daha yüksek.

Mevcut tersine dönüş büyük ölçüde Federal Rezerv'in (Fed) eylemlerine bağlanabilir. Enflasyon, 2021 ve 2022'de önemli bir sorun olarak ortaya çıktığında Fed, fiyat istikrarını koruma göreviyle kontrol ettiği kısa vadeli federal fon hedef oranını önemli ölçüde artırmaya başladı. 2022 başında yüzde 0'a yakın seyreden Fed politika faizi, 16 aylık dönemde yüzde 5,25 artırıldı. Fed'in faiz oranlarını arttırması ile birlikte, tahvil piyasasında bozulma netleşti. Kısa vadeli bono getirileri (3 ay ila 2 yıl aralığındaki Hazine bonoları), uzun vadeli Hazine tahvillerinin (10 yıllık ve 30 yıllık tahviller gibi) getirilerinden önemli ölçüde daha hızlı arttı. Bu eğilim, Fed'in, enflasyonun 2022 ortasındaki zirveden bu yana önemli ölçüde azalmasına rağmen, 2024 yılına kadar politika faizini daha yüksek tutacağını belirtmesiyle de devam ediyor.

3 aylık ve 10 yıllık Hazine tahvillerinin getirilerinin tersine dönmesinin bazı endişelere yol açtığına inanıyorum. Daha yüksek bir maliyete yol açıyor. Bu net bir tespittir. Kısa vadeli faiz oranları bu kadar yüksek olduğundan, ödünç alınan sermayeyi yeni ekipman ve tesislere veya ilave çalışanlara yatırırken karşılığını almak daha zor olduğundan, şirketler borçlanma konusunda giderek daha isteksiz hale geldiğini görüyoruz. Ancak şu ana kadar derin bir yavaşlamanın henüz yaşanmamış olması, şirketlerin borçlanma ihtiyacının çok da yüksek olmadığının göstergesi olabilir. Genel olarak bakıldığında şirketler, borç yükleri söz konusu olduğunda henüz sıkıntı belirtileri göstermiyor ve bilançolarını korumaya devam ediyor. Banka kredileri sıkılaşırken, bunun resesyona işaret edecek bir hızda olup olmadığı henüz net değil.

Son verilerde, işsizlik oranının %4'ün altında kaldığını gösteriyor. Bu noktaya kadar, işgücü piyasasının gücüyle desteklenen istikrarlı tüketici harcamaları, ekonominin büyüme yörüngesinde tutulmasına yardımcı oldu. Tüketiciler tasarruflarını harcamış ve daha fazla borç almış olsalar bile, işgücü piyasasında ücret artışları tüketicilerin sağlam bir harcama temposunu sürdürmelerine olanak sağlamak için yeterli düzeyde seyrediyor şimdilik.

Genel olarak tahminlerin en iyimser tarafta olduğunu görüyoruz. Ancak dünyadaki işsizlik rakamlarındaki gidişat ve PMI rakamlarındaki küçülmeler bize çok daha kötüsünün yaşandığını söylüyor. 1929 büyük buhranından önceki gayrimenkul krizleri ile 2008 yılındaki mortgage kredilerinde yaşanan balonların patlaması arasındaki fark sadece dijitalleşmiş türev ürünlerin ahlaksızca Wall Street tarafından şişirilmesinde saklıydı. Bunun hakkında daha önceki incelemelerimde de defalarca belirtmiştim. Günümüzde 2008 ekonomik krizi bitti yalanını 15 yıldan fazladır söylemeye devam ediyor.

Şimdi bu gözle büyük buhran ile günümüzde yaşanan 2. versiyonuna baktığımızda dünya ekonomisinde küçülmeye sebep olduğunu ve şu anda da söylenen dünya ekonomik küçülme tahminlerinin şu anki işsizlik rakamlarıyla uyumsuz olduğunu ve sistemik gelişen (doğrudan tüm ekonomilere yayılan) krizin dünyadaki tüm ekonomilere uğradığını görüyoruz. Büyük buhran zamanlarında net kreditör olan ABD, yine aynı şekilde günümüzde de FED vasıtası ile benzeri swap pencereleri ile ihtiyacı olan ülkelere yardımlar yapıyor. Geçmişte hesapsızca vermiş olduğu kredileri alamayan ABD, yine aynı şekilde bu kredileri alma yolunda sıkıntılar yaşıyor. Ayrıca gümrük duvarları koyma ve yeni ticaret yolları yaratma anlayışıyla Çin ve Hindistan arasındaki gerilimi artırma gibi politik gelişmelerde öncülüğünü yapıyor. Ayrıca enerji piyasasında Rusya kaynaklı büyük oynaklıklar yaşanıyor. Daha önce "pacman krizi" olarak bahsettiğim bir olgulamam vardı; sistemin açığının bulunduğu yapıdan bahsederken sermayenin milli gelirin tamamını yutma tehlikesinden bahsetmiştim. Bunda zaten şu anki lider yapıların sağ olarak tarif ettiğimiz siyasi yapıdan gelmeleri de bu tehlikelerin varlıklarını arttırmaktadır.

Sonuç olarak, insanlığın önümüzdeki 10 yıl boyunca büyük sıkıntılara gebe bir döneme girdiğini söylendiği şekilde bir toparlanmanın uzun süre oluşamayacağını çünkü üretim ve tüketim tarafındaki zincirlerin kırıldığını, arz ve talep şoklarının etkisinin öyle kısa sürede çözülmesinin zor olduğunu söyleyebilirim. Ekonomik krizlere sadece ekonomi açısından değil, sosyal hatta politik açıdan da bakılması gerektiğini dilim döndüğünce getiri eğrisi üzerinden anlatmaya çalıştım. Riskli varlıklara olan yatırımcı güveninin daha güvenli varlıklara kaçacağı bir sonuçta bu bağlamda yatırımcı davranışı olarak vuku bulması beklenmelidir.

 

5 Kasım 2021 Cuma

Tarihin En Büyük Ponzi Scheme Olayı : Crypto Currency

 Uzun zamandır kripto paralar üzerine bilende bilmeyende kendi kafasına göre tanımlar üretiyorlar. Temelde para nedir? sorusuna basitçe cevap vermekten uzak bu yorumlara netlik getirmek ve bu ponzi şematiği için bu yazıyı kaleme alma gereği hissettim.

Parayı tanımlayacak olursak ; Genel eşdeğer olması, Mübadele aracı sayılması, ödeme aracı olarak kullanılması,değer ve fiyatların ölçüsünü oluşturması,servet biriktirme aracı haline gelip, dünya parası haline gelmesi ile oluşur. Bu özelliklerin tümüne sahip olan her şey para olarak anılır. Şimdi bu açıdan baktığımızda zaten paranın eşdeğeri olmadıklarını net şekilde görüyoruz. Ponzi modeli adını Ponzi adlı arkadaştan(saadet zincirinin mucidi) alan bildiğimiz saadet zinciri modelidir. Bu modellerde yüksek marketing ile olabildiğince büyük bir zincir yaratılır. Çocuk iken oynadığımız sandalye kapma olayına benzerdir. Dur komutu geldiğinde herkes sandalyelere yüklenir ve birileri illa ki ayakta kalır ya işte o mevzu şu anda gerçekleşiyor.

Peki paranın eşdeğer mantığını içermeyen bir modele neden bunca insan para yatırıyor? Birincisi dünyada rezerv para sahibi ülkelerin bilançolarını oldukça fazla büyütmeleri ile birlikte oluşan durumun altında yatıyor. 2008 yılında 2 trilyon dolar para hacmi olan FED şu anda 9 trilyon dolarlık bir bilançoya sahip. Bu paranın büyük bir kısımı borsalar ve kriptolar gibi sistemlere yatırıldı. İkincisi gelir adaletsizliği (hem toplumlar hem de toplum içindeki sınıflar arasında )ise 2. dünya savaşı ortamını yaratan 100 yıl öncesindeki duruma döndü. Haliyle insanların realist yaklaşımlarının yerini bilinçli yönlendirmeler ile birlikte ponzi modellere kaymasını sağlıyorlar. 

Peki bunca yönlendirmeye sebep olanlar kimler? Facebook, Amazon, Google, Apple, Microsoft, Nvidia , Netflix firmalarının kısaltmalarından oluşan bu toplam fangman grubunu oluşturuyorlar. Koronovirüs sonrası küresel çapta ülkelerce uygulanan karantinalar ve değişen yaşam tarzları ile birlikte son yılların en popüler konusu home office çalışanlar ile evde daha çok vakit geçiren insanlar oldu. Haliyle yeni teknolojiler konusunda atılımlarda bulunan firmalar bir adım öne çıkmış oldu. Bugün itibariyle fangman'ın değeri 10 trilyon doları aşmış durumda. Son 5 yılda 3 trilyon seviyelerinden yüksek dalgalanmalar ile bu seviyelere gelindi. Ayrıca fed para politikaları ve korona etkileri ile bilançoları artan firmalar tekel konumuna ulaştı. Şu an sadece Amazon şirketinin  değeri dax 30 firmalarının hepsinden daha değerli konumda ayrıca portföyün toplam değeri  çoğu Avrupa ülkesinin gayri safi milli hasılalarından yüksek bir duruma ulaştı. Bu arada SP500 endeksinin toplam değerinin yarısından fazlası bu arkadaşlar + Tesla ediyor. 

Bu arkadaşlar neden kripto yatırımları yapıyor ve reklam yaparak kripto ekosistemine insanların daha fazla katılmasını sağlamak istiyorlar sorusunu bir soralım? Aslında tüm bu yönlendirmelerin esası merkezi finans sistemindeki ellerini güçlendirmek istemelerinden geçiyor. Şöyle ki merkezi finans sisteminden çıkıp kripto piyasasına giren insanlar sayesinde rakip firmaların hisselerine yatırım yapacak insan sayısı azalıyor, haliyle bu firmaların nakit akışları bozuluyor ve bankalara başvurduklarında ise sistemin komple dışına çıkan bu paralar sebebiyle bankalarında para hacimi düştüğü için kredi verme etkinliği azalıyor haliyle rakiplerini piyasadan silme imkanı buluyorlar. 2,7 trilyon dolara sahip bir kripto paralar hacminden bahsediyoruz. Bu paranın bankacılık sisteminin dışında kalması ile neredeyse on katı kadar finansal sistemde bozulma yarattığını görüyoruz. Böyle olunca günümüzde yaşanan küresel ekonomik problemlerin asıl sebebinin de bu oynanan oyunun içinde yattığını biliyoruz. O yüzden klasik merkez finans grubuda bu kayıplarını gidermek ve kazançlarını korumak için piyasa manüplasyonuna yöneldiğinin tespitini de yapmış bulunmaktayız. O yüzden emtia fiyatları bu kadar volatillik içeriyor o yüzden yakında ithal edecek mal dahi bulunamayabilir. Bu döngünün bu dönemde oluşacağı kondratiyef dalgalanma modeli ile aslında belliydi. Belli aralıklarla yeni sistemler kuruluyor bu modele göre ve buna göre sermaye oluşumları yaratılıyor. Fangman grubunun hisse kazançlarıda çok yüksek diyeceksiniz bununda altında yatan sebeplerden biri dünyadaki tüm dataya ve bunu işleyebilecek sistem teknolojilerine sahip olmarında yatıyor, bu da bu döngünün yarattığı değişimin bir parçası olmuş oluyor. Ünlü ekonomist Markowitz'in kendisine nobel getiren modern portföy optimizasyonu teorisine göre minimum risk ile maksimum getiriyi eğer tüm dünyanın bilgisine sahip iseniz  istediğiniz şekilde finansal sistemin içinden geçmelerini, rakiplerini sindirmelerini ve yok etmelerini ve istedikleri manüplasyonları yapabilmelerini sağlıyor. Elon Musk tek bir twiti ile istediği kadar insanı manüple ederken bunu twitter üzerinden yapıyor, insanların merkeziyetsiz sandığı sistemlere amazon web servisi tabanlı uygulamalar ile ya da google web browserları ile ulaşırken tüm dataları bu sistemlerden akıyor. Aslında tüm bu kripto ekosistemi de-finance olarak tanıtılırken, içeride yapılan alım-satım işlemlerinden tutunda sisteme tüm giriş ve çıkışlarda tüm para akışlarının yine benzer şekilde takip edildiğini unutuyorlar. 

Sonuç olarak bu teknoloji şirketlerinin yeni bir çağa girerken yeni bir sermaye sistemi paydaşlığı kurması ve bunu insanları manüple ederek (çünkü tüm insanlığın dataları ve eğilimleri ellerinde) yapmaları, devletlerden daha büyük bilgi enformasyona sahip olmaları ve tüm istedikleri kazançları ekonomik ve politik olarak sağlayabilmelerine olanak sağlıyor. Buradaki oyunun içinde ise kripto yatırımcısı olan insanlar sadece bu arkadaşların merkezi finansa diz çöktürüp tüm sistemi kendilerine bağlamalarına daha da merkezi bir finansal sistemin oluşturulmasına sebep olduklarının umarım bu anlattıklarım ile farkına varabilmişlerdir. İşin sonunda sadece daha monopol yapılar oluşuyor ve bu monopol şirketleryaptığınız kripto alımlarını bir günde sıfırlayacak güce sahipler. Paranın eşdeğer mantığına uymayan bir argümana manüplasyon aracı olarak katkıda bulunmak isteyenler sonuçlarına da tarihin en büyük ponzi oyununda sandalye kapmaca oyununda olduklarını bilerek girsinler. Blockchain modelinin getirdiği değişimleri ve iyi olan taraflarını, hayatımıza gelecekte olan katkılarını yadsımıyorum. Ama bu bitcoin veya kripto ekosistemindeki araçlar ile olmayacak diyorum. Bende kripto paralara başlarda umutlu idim ancak finansal para akışını araştırdığımda ve dünyanın geldiği son hali izlediğimde ne kadar büyük bir ponzi olduğunu görmekteyim. Umarım bu çalışmamın sizlere katkısı olabilmiştir. 

11 Nisan 2021 Pazar

UKRAYNA ,ABD, RUSYA ÜÇGENİNDE ARKA PLANDA OLANLAR VE ÜLKEMİZE ETKİLERİ

 

2019'da Ukrayna, Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky ve onun Halkın Hizmetkarı partisi seçimleri kazanmıştı. Zelensky’nin başkanlığı sırasında Ukrayna, zorlu ekonomik ve yönetim reformlarını yürürlüğe koydu ve Rusya ile ihtilafların çözümü için görüşmeleri yeniledi. Mart 2020'de, uluslararası güven kazanmış ancak ülke içindeki popülaritesini yitirmiş altı aylık bir kabinenin yeniden düzenlenmesi, bazılarını haliyle endişelendirdi. Ukrayna'da geçen yıl Koronavirüs Hastalığı'nın (COVID-19) ortaya çıkışı daha fazla zorluk yarattı, ancak aynı zamanda hükümetin uluslararası finansal desteğin kilidini açmak için gerekli temel reformları ilerletmesinede yol açtı. Bu destekleri tabii ki Rusya karşısında durarak aldılar.

Amerika Birleşik Devletleri, Ukrayna’nın uluslararası kabul görmüş sınırları içindeki egemenliğini ve toprak bütünlüğünü desteklemekte ve iç reformların uygulanmasını teşvik etmektedir. Ukrayna’nın 1991’deki bağımsızlığından ve özellikle Rusya’nın 2014’te Ukrayna topraklarını işgalinden bu yana Ukrayna, Avrupa ve Avrasya’da ABD’nin dış ve askeri yardımlarının önde gelen ülkelerinden biri oldu. 2015 mali yılı ile 2019 mali yılı arasında yıllık ortalama 321 milyon dolar mali yardım ve ayrıca 2014 yılından bu yana toplamda yaklaşık 240 milyon dolar insani yardım aldılar . 2019 yılında, ABD Temsilciler Meclisi, kısmen Ukrayna ile ilgili iddia edilen Trump’ın ve Zelensky’nin bireysel ekonomik eylemleriyle ilgili suçlama maddelerini kabul etti, böylece ABD'nin Ukrayna ile ilişkileri ABD içişlerinde önemli bir sorun haline geldi. Senato yine de, Şubat 2020'de Başkan Trump’ı suçlamalardan beraat ettirdi. Burada esasen anlatmaya çalıştığım grift hale gelmiş ilişkiler bağıdır.

2014'ten bu yana, ABD’de AB’de ve Ukrayna’da birçok politikacı Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini kınadı, Rusya'ya yaptırımları teşvik etti ve Ukrayna'ya daha fazla yardım yapılmasını destekledi. Kilit yasalar arasında 2014 tarihli Ukrayna'nın Egemenlik, Bütünlük, Demokrasi ve Ekonomik İstikrar için Destek Yasası, 2014 Ukrayna Özgürlük Destek Yasası ; ve 2017 Avrupa ve Avrasya'da Rus Etkisine Karşı Mücadele Yasası gibi yasalar bulunmaktadır.

116. ABD Kongresindeki Ukrayna ile ilgili alınan politika setleri arasında Kırım İlhakı Tanımama Yasası, ABD-Ukrayna Güvenlik İşbirliği Geliştirme Yasası, Kremlin Saldırısına Karşı Amerikan Güvenliği Koruma Yasaları gibi yasalar oluşturuldu. Mecliste getirilen bir kararda, ABD'nin "Rusya'nın saldırganlığına karşı koyma ve demokrasiler topluluğu arasındaki yörüngesini sürdürme çabalarında Ukrayna'ya kararlı desteğini" onaylayacaktır diye yazıyordu. Ki bu günlerde alınan ABD eksenindeki kararların bir çoğu bu kararlara dayanılarak oluşturuldu. Bizimde tartıştığımız ve bu hafta içinde bilgilendirildiğimiz  2 donanma gemisinin Karadeniz’e geçmesi ve burada Rusya’ya karşı bir askeri hareketlilik oluşturması Möntro anlaşması ekseninde vuku buldu ve tekrardan boğazların tarafsızlığı ve askeri gemilere kapalı olması gerekliliği konuları ortaya çıktı. Kanal İstanbul projesinin de burada hizmet ettiği amacı bu anlamda okumalıyız.

Pek çok gözlemci, Sovyetler Birliği  sonrası olulan ulus devletler arasında Ukrayna’nın bağımsızlığının Rusların kabul etmesi en zor olanı olduğuna inanıyor. Pek çok Rus geleneksel politikacı, Ukrayna'nın çoğunu Rusya'nın tarihi bir eyaleti, Ukraynalıları da yakın etnik kardeşler olarak görüyordu. Haziran 2019'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, "Ruslar ve Ukraynalılar tek halktır ... tek millettir" demişti.% 69 oranında Ukraynalıların çoğu ister birincil ister ikincil dil olarak Rusça konuşabiliyor. Ukrayna’nın son ulusal nüfus sayımında (2001), etnik Rus olarak tanımlanan nüfusun% 17'si, çoğunlukla Rusya ile bağların ülkenin geri kalanından daha güçlü olduğu güney (Kırım) ve doğuda yoğunlaştı. Sovyet döneminde doğu Ukrayna, bağımsızlıktan sonra Rusya ile yakın ekonomik bağlarını koruyan bir ağır sanayi ve savunma üretim sektörüne ev sahipliği yaptı.

2014'ten önce, Rusya-Ukrayna ilişkileri, Ukrayna’nın NATO ve AB ile bağları, Rusya’nın Kırım merkezli Karadeniz Filosunun statüsü ve Rus doğal gazının Ukrayna üzerinden Avrupa’ya geçişi konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle zaman zaman türbülans yaşadı. 2013'ün sonunda, eski Cumhurbaşkanı Yanukoviç Rusya'ya doğru kararlı bir adım atarak AB ile daha yakın siyasi ve ekonomik bağlar kurmak için bir Ortaklık Anlaşmasını erteledi ve bunun yerine Moskova'dan önemli miktarda mali yardım almayı kabul etti. Bu karar karşıt görüşlülerin protestolarının yaşanmasına sebep oldu ve nihayetinde Yanukoviç'in iktidardan çekilmesine yol açtı.

Nisan 2014'ten başlayarak, militanlar birkaç şehir ve kasabada zorla iktidara geldi, iki ayrılıkçı oluşumun (sözde Donetsk Halk Cumhuriyeti veya DPR ve Luhansk Halk Cumhuriyeti veya LPR) kurulduğunu duyurdu ve yavaş yavaş genişledi. Ukrayna hükümeti ve gönüllü kuvvetler karşılık verdi,  bölgenin bir kısmı üzerindeki devlet kontrolünü yeniden sağladı, ancak aynı zamanda düzenli Rus kuvvetlerinin katıldığı bildirilen savaşlar da dahil olmak üzere bazı büyük yenilgilere uğradı: Ilovaisk yakınında (Ağustos-Eylül 2014), Donetsk Havaalanı (Eylül 2014 -Ocak 2015) ve Debaltseve (Ocak-Şubat 2015)  olayları bunlardan bir kaçıdır.2017'de Ukrayna hükümeti, Donetsk ve Luhansk bölgelerinde yaşayan 6,4 milyon kişinin (3,8 milyon) yaklaşık% 60'ının Rus vekillerinin kontrolü altında yaşadığını söylüyorlar.

Rusya için doğu Ukrayna'da ayrılıkçı oluşumların kurulması birçok amaca hizmet etmiş olabilir. Rus hükümeti, bu bölgelerdeki nispeten Rus yanlısı nüfusu "korumaya" çalıştığını iddia etti. Ancak birçok gözlemci, Moskova'nın Ukrayna’nın iç kalkınmasını ve dış politikasını karmaşıklaştırmaya ve Ukrayna’nın gelecekteki yörüngesi üzerindeki olası müzakerelerde Rusya’nın gücünü artırmaya çalıştığına inanıyor.

Rusya’nın Kırım’a yönelik politikasının aksine, Moskova resmi olarak doğu Ukrayna’da kontrol ettiği bölgeleri Ukrayna toprakları olarak tanıyor. Rus hükümeti Ukrayna'nın doğusunda askeri müdahaleyi reddetse de, birçok gözlemci Rus hükümetinin resmi olmayan bir şekilde savaşmak için asker konuşlandırdığını, Rus “gönüllülerini” bu birliklere katılmaya teşvik ettiğini ve yerel savaşçılara silah ve teçhizat sağladığını iddia ediyor. 2018'de, o zamanlar ABD. Ukrayna Müzakereleri Özel Temsilcisi Kurt Volker, "Rusya, işgal altındaki bölgelerde - askeri güçler, siyasi varlıklar ve doğrudan ekonomik faaliyetler  ve olup bitenler üzerinde yüzde 100 komuta ve kontrol sahibidir." dedi.

Ukrayna'nın doğusundaki Rus askerlerinin tahmini sayısı 2015'teki zirveden bu yana yaklaşık 12.000'e düştü. Şubat 2019'da Ukrayna'nın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi, çoğunluğu komuta ve kontrol pozisyonlarında olan 2.100'den fazla Rus askeri kuvvetinin doğu Ukrayna'da savaştığını söyledi. Rusya destekli toplam savaşçı sayısı yaklaşık 35.000. Şubat 2020'de Ukrayna Savunma Bakanı, bölgede 25.000'den fazla Rus kuvveti (muhtemelen yerel savaşçılar dahil) olduğunu söyledi.

Çatışmanın yoğunluğu 2015'ten beri azaldı, ancak çatışma devam ediyor. O zamanki Özel Temsilci Volker, 2018'de çatışmayı "sıcak savaş" olarak nitelendirdi. Şimdiye kadar çatışmaların tahmini olarak 9.750 asker ölümüne ve en az 3.350 sivil ölüme yol açtığı biliniyor. Monaco'da fondilerini içen rus oligarklar ve ABD'li sermaye sahipleri için tabi ki bunlar sorun değildi. Şimdiden buna göre yatırım ve finans kararlarını  zaten vermişlerdir. 

Kısaca son dönemde yaşananlar ve ABD-Rusya –Ukrayna arasındaki grift yapıları ve bunun sonuçlarını anlattığımı düşünüyorum. Sonuç olarak Sovyetler sonrası tek kutuplu bir dünya ekseninin oluştuğuna şahit olduk. Günümüzde teknoloji gelişimi ve post truth kavramlar ile oluşan durumu ,bu tek eksenli oluşumdan çatallanmaya giden çoklu bir düzen içerisinde ve daha kaotik bir düzensizlik olarak tanımlıyorum. Haliyle dış politika ekseninde Nato olsun, Ab devletleri olsun, ABD olsun ve Avrasya grubu olsun, zaman zaman müttefik oldukları ancak kavgayıda bırakmadıkları bir garip doğrultuda ilerliyor. Ekonomik olarak kazanımları ortak olan dünyadaki sermaye oluşumlarının ,öbür tarafta ulus devlet modelleri açısından politik zorluklar yaşatırken, ekonomik krizler ile de dünya insanlarının emek kazanımlarını ellerinden alıyor. Oligopol veya monopol olan bu sermaye yapıları esasında bu temel tartışma eksenini oluşturuyor. Haliyle bu yaşanan durumlara sadece ulus devletlerin dış politikaları olarak değil aynı zamanda büyük sermaye birikimleri açısından bakar isek, bizde de yaşanan ekonomik buhranın ve kovid bazlı yaşanan gelişmelerin insani gelişmişlikten uzak bir görüntüde ilerlediği ve bunun dış politikada bambaşka durumlar ortaya çıkardığıda ortadadır. Ekonomik kırılganlıklarımız dış politikada zayıflık yaratır iken zenginlerimizin birikimleri artıyor. Bu neticede ulus devlet modelinden kopuk bir sermaye sınıfı sahibi olmuş oluyoruz ki bu Ukrayna örneğinde görüldüğü üzere siyasi çıkarlar üzerinde toplumların büyük acılar çekmesine ve bu oynanan politik tiyatroların büyük sermaye sahibi kazançlarına artı olarak yansıdığı toplumların alım gücünün ve refah seviyesinin düştüğü bir evreye geldiği görülmektedir. Burada ülkemiz açısından ekonomik zayıf temel sebepli ABD tarafında yer alınan bir politika güdülmesi halinde, Rusya ile ilişkilerin bozulacağı tam tersi durumda ise Halkbank davası gibi durumların tekrar ABD tarafından dile getirileceği durumların yaşanacağı da çok açık olarak önümüze geliyor. Haliyle Ülkemizde kovid bazlı yaşanan sağlık krizini sebep göstererek vatandaşlarına Türkyie ziyaretlerini kapatan Rusya’nın burada güttüğü politik amaç Halkbank davasına benzer bir tehdit içermektedir. Möntro Anlaşmasının, Kanal İstanbul projesi doğrultusunda tekrar tekrar konuşulması da biraz önce söylediğim gibi kimin istediği belli bir durumdur. Rusya ve Ukrayna arasındaki olası bir sıcak çatışma halinde hem Suriye tarafında hem Karadeniz tarafında ciddi sorunlara gebe bir döneme giriyoruz. Denge ve kutup politikalarından zamanın dengesizlikleri sebepli gelinen noktada her halükarda kazananları bilmesek de kaybedenler bellidir.

7 Mart 2021 Pazar

Çeşitli Ekonomik Verilerin Korelasyonları

 Elektrik üretimi verilerinde yapılan manipülasyonlar sebebi ile özellikle eurostat verilerini temel aldım. Böylece manipülatif yaklaşımlardan ziyade gerçeğin farkına  daha rahat varabilelimElektrik tüketiminde EPDK verileri ile TEIAS verileri uyuşmuyor. Üretildiği kadar tüketildiği mantığı ile hareket edildiğini daha önce de görmüştüm çok fark olmadığı için bu açıdan değerlendireceğim. Madem ekonomik olarak büyüdük nasıl büyümüşüz ayrıntılı buradan inceleyelim istedim.

Elektrik Üretimi ve Sanayi Üretimi
Yukarıdaki veride sanayi üretimi ve elektrik üretimindeki korelasyona incelediğimizde gördüğüm şu oldu. Anlamlı şekilde sanayi üretimi eğimi yıllara göre düşerken elektrik üretimi artmış ancak 202 0 sonrasında bir anda uyumlaşmış sonrasında ise elektrik üretimi düşerken sanayi üretim rakamları hala belli bir seviyede devam etmiş. Birincisi 2018 yılındaki kur şoku ile sanayi üretim verileri düşerken elektrik üretimi de düşmüştür. İkincisi 2020 pandemisiyle birlikte her ikisi korele halde düşmüştür. Haliyle elektrik üretimi ve tüketimi düştüğü için bu düşüş tekrar yaşanmalıdır.   O zaman nerede bu büyüme?


                                                                                                                                                                    

Elektrik Üretimi ve İşgücü oranı
İşgücü oranı ile elektrik üretimi rakamlarına baktığımızda yakın bir korelasyon inceliyoruz. Elektrik üretimi artmış ancak anlamlı bir işgücüne katılım oranına katkısı olmamış. O halde bu üretilen elektriğin büyük bölümü ithal mı edilmiştir sorusunu sormalıyız. O zaman nerede bu büyüme?

Elektrik Üretimi ve İş Dünyası Güven Endeksi

Lineer şekilde azalan eğimle iş dünyasının güven endeksi rakamları düşerken ve elektrik üretimi ile uyumlanması 208 yılından sonra olmuştur. Öncesinde çok mu pozitif baktılar bu arkadaşlar bu durumu hiç göremediler mi yapılan anketlere verilen cevaplarını aman işim gücüm bozulmasın mantığıyla mı cevapladılar sorusu ile iş dünyasının kendisine bu soruları sormalıyız. O zaman nerede bu büyüme?


Elektrik Üretimi ve Toplam Motorlu Taşıt Sayısı
Neredeyse yakın korelasyon olan motorlu taşıt sayısı ve elektrik üretimi rakamları anlamlı bir şekilde  2018 sonrası düşüş yaşamış ancak kredilerle biraz toparlamış ve tekrar azalan bir seyire dönmüştür. Ve bu uyum alım gücünün düştüğünün de göstergesi olarak kayda geçmelidir. O zaman nerede bu büyüme?




Elektrik Üretimi ve Ekonomik Büyüme Oranı
Elektrik Üretimi ve Ekonomik Büyüme Oranı arasındaki ilişkiye baktığımızda uzun yıllardır olan ekonomik büyüme eğrisi düşüş durumunda iken ucuz kredilerin dağıtılması ile 2020 sonrası anlık bir yükseliş göstermiştir .Burada ekonomik büyüme var olduğunda elektrik üretim ve tüketiminde anlamlı bir yükseliş görmemiz gerekirken aynı anda korele bir düşüş görüyoruz. O zaman nerede bu büyüme?



Elektrik Üretimi ve İşsizlik Oranı
Elektrik Üretimi ve İşsizlik Oranına baktığımızda da 2017 yılına kadar anlamlı bir bütünlükte hareket eden eğriler bir anda kopmuş sonrasında ise tamamıyla uyumsuz hale gelmiştir. İşsiz sayılarının doğruluğu konusunda kafalarımızda soru işaretlerini o zaman sormamız gerekeceğiz. İşsiz sayılmayan sayısı gerçek işsizlik rakamları nerededir ve işsiz sayısı istihdam oranı ve elektrik üretimi haliyle tüketimi düşerken nasıl azalmaktadır. Ki buna rağmen sayının yüksekliği de ortadadır. O zaman nerede bu büyüme?
Elektrik Üretimi ve Enflasyon Oranı
Elektrik Üretimi ve Enflasyon Oranı arasındaki ilişkiye baktığımızda da yakın bir bağ olduğunu görüyoruz esasında. 2018 e kadar doğru orantıda gider iken bir anda enflasyon düşmüş sonrasında elektrik üretimi haliyle tüketimi de düşmüş sonrasında krediler ile elektrik üretimi artmış ama enflasyon bir türlü eskisinde olduğu gibi doğru orantıda gitmemiştir. O halde enflasyon verisinin saklanması hususu akla gelmektedir. O zaman nerede bu büyüme?
İflas Sayıları ve Ekonomik Büyüme Oranı

İflas Sayıları ve Elektrik Üretimi

İflas Sayıları ve Ekonomik Büyüme Oranı karşılaştırıldığında büyüme git gide düşerken iflas oranları 2018 sonrasında artmış hatta son 10 yılın en yüksek rakamlarına ulaşmıştır. Ancak ekonomik olarak da büyümüşüz. Kredi büyümesi diye buna diyoruz işte tam olarak. Zaten elektrik üretimindeki düşüşün iflaslarla orantısı da yukarıda görülmektedir. O zaman nerede bu büyüme?

Sahi büyüdük ama kişi başı milli gelir sürekli düşerken, insanlar ekmeğe muhtaç hale gelirken büyümenin faturasını yine halk ödüyorsa o büyüme değil anlık olarak geçici kredili yani borçlanarak oluşan bir büyümedir. Bunun maliyetini de haliyle toplum ödüyor.  

Bu arada daha önce yazdığım yazımda da veriler ile bazı hususlara değinmiştim; https://mehmetcagdas.blogspot.com/2019/12/elektriksiz-uretim-bir-yeni-inovasyon-mu.html

13 Ekim 2020 Salı

ABD Seçimlerinin Piyasaya Etkileri

 Platon'un ünlü eseri ''Devlet'' kitabında demagoglardan diktatörlerin çıkmasının ilginç bir durum olmadığı bundan 2400 yıl önce de kanıtlanmış idi. O dönemden bu döneme kadar geçmiş olan zamana baktığımızda insanlık bir arpa boyu ilerleme kaydedememiştir. Bunun sebebini insanlığın evriminin çok yavaş işlemesinde arayabiliriz. Her ne kadar bilim ve teknoloji yıllar içinde katlanarak ilerlemiş olsa da insanlığın mental açıdan bir arpa boyu yol alamadığı hatta ve hatta bazı konularda geri gittiği de aşikardır. Böylesi bir düzende son dönem ABD devletinde D. Trump başkan olmuş ve alışıldık başkanlardan ziyade popülist açıklamaları ve dengesiz hareketleri ile yönetimini sürdürmüştür. Bu dönemde ABD ekonomisi için çok iyi ekonomi başarılar olduğu söylense de işin aslı bundan farklıdır. 2017,2018,2019'da ortalama yıllık büyüme 2.6, bir önceki üç sene 2.3. işsizlik, ekonominin tam kapasiteye ulaşmasıyla 3.5'lara düşmüş, fakat ayni üç senelik donemde reel ücretler yüzde 2.5 civarı artarken bir önceki üç sene yüzde 3 civarı artmış. dikkatinizi çekerim bu veriler covid öncesinden. Kısaca ortada marjinal bir başarı var, onun da büyük çoğunluğunu sermaye kesimi almış. Büyüme rakamlarının ve ekonomik aktivitenin o kadar artmamasına rağmen, covid öncesi ABD borsasının rekorlar kırması tesadüfi olan durumlar değildi. 

Bir mucize olmazsa Trump kalan üç haftada bu seçimi kaybedecek. Dahası öyle saçmalıyor ki su sıra, başarısızlığı cumhuriyetçi senatörlerin yarışlarını da etkileyebilir. Eğer senato da demokratlara geçerse, demokratlar senelerdir bulamadıkları bir fırsatı ele geçirecekler. DC'yi ve hatta Puerto Rico'yu eyalet yapmak, roe v wade'i federal kanun haline getirmek, eğer Scotus'a Trump atama yapmayı becerebilirse yargıç sayısını arttırmak, ve nihayet geniş bir healthcare plan geçirmek gibi projeleri var. Demokratlar gerçekten de büyük kazanırsa, o cesaretle bunları yapacaklardır. Ki son anketlerde bu durumu 3 senaryo halinde inceliyorlar. 

1-Trump seçimi kazanır ama senatoda çoğunluk demokratların olur.

2- Biden seçimi kazanır ve senatoda da çoğunluk demokratların olur.

3-Biden seçimi kazanır, ancak görülmemiş bir iş olur ve seçim sonuçlarına Trump itiraz eder ve iş yüksek yargıya gider ve burada da üyelerin oyları şu anda eşit durumda. En büyük kaos da bu 3. madde gerçekleşirse olur. 

Son açıklanan anketlere baktığımızda ise gördüğümüz demokratlar, cumhuriyetçilerin kalesi olan bölgelerde kafa kafaya hatta önde gidiyor. ABD seçim sisteminde eyaletleri kazananlar zaten tüm senatörleri neredeyse alıyorlar. 2. seçeneğin olması bu yüzden daha yüksek bir ihtimal olarak görülüyor. Bunun dünyaya yansımaları ise özgürlük ve refah devriminden sonra eşitlik devrimine de yol açan bir sürece girilebileceği yüksek bir olasılık görülüyor. Floyd olayları ile başlayan afro-amerikan vatandaşların tepkilerini çözümleyebilecek sürece gireceklerini düşünüyorum. Aynı zamanda dünyadaki despotik yapılarda da benzeri yaptırımlar ile yönetim değişiklikleri oluşabilir.

Wall Street şu anda seçim sonrasına kalan pandemi yardım paketlerini bekliyor. Bunun seçimler sonrasındaki sürecin akışına göre belki 3-4 ayı bulan belirsizlikler dahi oluşabilir. Normal bir seçim gerçekleşse dahi 1,5-2 ay arasında bir bekleme süreci oluşacaktır. Bu da borsalardaki köpüklerin yok olmasına sebep olabilecek bir sürecin başlangıcı demek oluyor. Sosyal politikalar için Biden'a destek veren Warren ve Sanders gibi isimler anıldığında dahi piyasalar için kötü bir algı oluşturuyor. 

Biden'ın kazanması halinde piyasalarda risksiz varlıklara(tahviler,değerli metaller,nakit dolar) kaçış algısı güçlenecektir. Trump'ın kazanması halinde ise riskli varlıklara yatırımlar(hisse senetleri) devam edecektir. Gelişmekte olan ülke piyasaları için iyi olan Trump'ın seçimleri kazanmasıdır. Ancak Biden'a göre pozisyon almak gerektiğini uzun zamandır da dile getiriyorum bu ülkelerin bir B planı olmalı. Bizim açımızdan da hem S-400 meselesi hem Halkbank davaları hem de bunlara bağlı Caatsa yaptırımları devreye girerse ekonomik kırılganlığımız daha da artabilir. Bu olasılığı göz önünde bulundurmadan düşüncesizce hareket etmeye devam edilir ise ABD seçimleri sonrası girilen girdabı dış güçler vs. diye savuşturmak bu ekonomik kırılganlık ile imkansız olacaktır.  

Seçim anketlerindeki son güncel durum aşağıda tablolar halinde görülmektedir. 

Başkanlık seçimi son güncel durum anketinde %87,7 Biden- %12,3 Trump

Senatör seçimlerinde eyaletlere göre oranda ise %69,3 demokratlar-%30,7 cumhuriyetçiler