Hakkımda

Fotoğrafım
ENAG(Enflasyon Araştırma Grubu) kurucu üyesi,Msc. Bankacılık ve Finans, Planlama Mühendisi,PMI® (Project Management Institute Member), Mühendisler için Python Programlama ve Uygulamalari kitabının yazarı. "Rusya’nın buzullarından, Güney Asya’nın tropikal iklimlerinden, Körfez ülkelerinin çöllerinden geçmiş bir ‘Dünyalı’…"

20 Kasım 2023 Pazartesi

Roma Cumhuriyeti'nden Günümüze Politik Değişim: Tarihle Gelecek Arasında Köprü

 Yaşadığımız zamanın olguları aynı zamanda geçmişte yaşanan olayların bütünleşik bir sonucu olarak günümüze yansımaktadır. Bu yazımda Roma Cumhuriyetinde yaşanan iktidar kavgalarından birini sizlere örnek vereceğim. Olay M.Ö. 1. yüzyılda yaşanan bir siyasi iç çekişmenin sonuçlarını günümüzde hala nasıl görebildiğimize de ışık tutacaktır. Pompeius, Sulla(Romalı general ve devlet adamı 2 kere konsüllük görevi yapmış ve 2. gelişi diktatörlük halini almıştır.) sayesinde Magnus Kognomeni unvanını(günümüzdeki bakanlıklara eş değer bir unvan) almıştı. Sulla, Roma Cumhuriyeti yasalarında büyük tahribatlar yapmış, askerlerin konumlarını güçlendirmiş ve İtalya'nın çeşitli bölgelerine 47 civarı lejyon yerleştirmiştir. Daha sonrasında iktidarını bıraktığında ise geride Pompeius, Caesar çekişmesi yerini almıştı. 


Roma kanunları kamu gücünü birbirini destekleyen ,durduran ve kısıtlayan çok sayıda memuriyeti bilgece paylaştırmıştı. Bütün bu memuriyetlerin verdiği güç sınırlı olduğundan, her bir yurttaş bu memuriyetlere gelebiliyordu. Fakat daha sonrasında bu sistem değişmiş, en güçlüler halkın kendilerine olağanüstü görevler vermesini sağlamışlardır. Böylece tüm önemli konular tek bir veya az sayıda kişinin ellerine teslim edilmiştir. Pompeius bu ortamda işte kendine çok güçlü bir konum elde etti. Pompeius baştan beri diktatörlük istiyordu. Bunu halktan kendi rızaları ile bunu gerçekleştirmesi için de halkı parayla yozlaştırmış, seçimlerde her bir yurttaşın oyunu satın almaya kalkmış, yüksek dereceli memurların işlevlerini alt üst etmek için en aşağılık yöntemlere başvurmuştur. Böylece insanlar anarşi içinde yaşamaktansa onu diktatör yapmalarını sağlayacaklarını düşünmüştür. Sonunda da Crassus,Caesar ve Pompeius iş birliği yapmışlar, ileri gelenlerin çıkarlarını gözeterek zorbalıkla yönetmeye kalkmışlardır. İşte böyle bir dönemde Caesar hamlesini yapmış ve Pompeius'un ona verdiği yetkileri ve ona karşı kullandığı hileleri kendisine karşı kullanmıştır. Tüm yüksek dereceli memurları kendilerine biçtikleri fiyatlara satın alan Caesar tüm yönetimi eline geçirmiş ve Pompeius'un kaçmasına sebep olmuştur. Pompeius'un yönetimi ele geçirmek için yaptığı tüm numaralar onun aleyhinde gelişmiş ve sonunda Caesar başa geçmiştir. Ancak cumhuriyeti yozlaştıran faktörlerin hepsini aynı zamanda en yakınında toplamış ve onlara büyük nimetler ve kazançlar sağlayarak kendisine karşı bir komplo kurulmasına da engel olamamıştır. Nitekim sonunda en yakınındaki Brutus,Tullius,Minitius ve Gaius tarafından suikasta kurban gitmiştir. 


Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, kanunların dinlenmediği ülkelerde yaşanan hadiseleri gördüğümüzde buna benzer olaylar halen daha yaşanmaktadır. 2000 yıl öncesinin anıları olan bu tarihi günümüzde düşünürsek, Gürcistan'da Gül devrimi sırasında başta olan Eduard Şevardnadze'nin yerine eski dış işleri bakanı olan Saakaşvili'nin geçmesinden, Güney Amerika'da bulunan Arjantin,Venezüela, Bolivya gibi ülkelerde yaşananlardan tutunda, Ukrayna'da ki Turuncu devrimlere ya da Arap Baharı sırasında Tüm Kuzey Afrikanın yönetimlerinin değişmesine ve son olarak Arjantin de yaşananlara kadar çokça örnekler ile karşılaştık. Dar Koridor kitabında Daron Acemoğlu'nun verdiği örneklerde bunlar ile ilgili daha da detaylı kıyaslamalarda bulunmaktadır. Aynı zamanda Cicero ve Montesquieu'da eski yunan ve roma tarihi konularında incelemeleri çok değerli buluyorum. Yine Niccolo Machiavelli'nin Hükümdar kitabı bir yönetimin toplumu yozlaştırma teknikleri ve uzun süre dikta ile yönetme konusunda ciddi anlamda ders çıkarılacak eserlerdendir.


Günümüze gelir isek I. Wallerstein'ın Dünya Teorisi olarak niteledigi ve çok kutuplu evrede sonuçlarının kaotik olacağını belirttiği ve teknolojik devinimler(yapay zeka) ile desteklenen ve atıl insan sayısının arttığı ve tarihteki en büyük göçlerin yaşandığı bir dönemdeyiz. İnsanın evriminin hiç değişmediğini de düşünürsek günümüzdeki savaşlar gibi korkutucu işlere sebep olunuyor. Tabii ki yakın dönem ile bu dönem arasında dünya normları değişmiş olsa da güçlünün iktidarı ve güçlüleri koruyan yapıların eserinin ne olduğu ve enflasyon mekanizması ile halkı yozlaştıran yapıların sonucunun da çok iyi olmadığını ve satın alınabilecek demagoglarin bulunduğunu wikileaks gibi belgelerden hep gördüğümüz durumlar olmuştur. Burada yolunu yozlaşmadan seçen devletlerin sonu da genelde hazinle olmuştur. Bir değişim sürecinde olduğumuz dünya sisteminde bu yüzden simetrik olaylar yerine asimetrik olaylar ile karşılaşmamız da kullanılan teknolojinin insanların hayatında direkt olarak müdahil hale gelmesinden kaynaklı durumlar olduğunu tekrar ifade etmeliyim çünkü gerçekliğin yerini yeni manuplasyon teknikleri almış ve kitleler post-truth gerçeklik ile yanlış seçimler yapmaya meyledilmektedir. Eski tarzda taktiklerin halen daha kullanılması eskisi kadar kanlı sonuçlar doğurmasa da yine de göz ardı edilecek gibi değiller insanlık tarihi için utanç vericidir.


Sonuç olarak tarihten ders çıkarılmalı ve bu konular güncel teoriler ve çalışmalar ile yenilenerek geçmiş vizyonu geleceğe yansıtılmalı ve buna göre provizyonlar kurulmalıdır. Sonuçta defalarca denenmiş durumların sonuçlarının farklı çıkacağını beklemek çok akıllıca bir iş olmuyor. 

28 Ekim 2023 Cumartesi

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılı: Cumhuriyetin İlkelerine Yeniden Sarılma Zamanı

 

Cumhuriyeti'mizin 100. yılını selamlarken, içimizi hem gurur hem de büyük bir hüzün kaplıyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde inşa edilen cumhuriyetimiz, ulusal bağımsızlık, demokrasi, laiklik ve eşitlik gibi değerleri yüceltti. Ancak bugün, yanlış iç ve dış politika kararları, bu kutsal değerleri sarsıyor ve cumhuriyetin temellerini sallıyor.

"Türk milleti bağımsızlığını ve özgürlüğünü yine kendi azim ve kararıyla kurtaracaktır." Mustafa Kemal Atatürk

1923'te, Türk milleti ulusal bağımsızlık ve özgürlük için mücadele verdi. Bu mücadele, yalnızca yabancı işgalcilere karşı değil, aynı zamanda gerici kesimlere karşı da bir mücadeleydi.

"Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder." Mustafa Kemal Atatürk

Cumhuriyet, ulusal egemenliği temsil ederken, eğitim, bilim ve kültürde ilerlemeyi hedefledi. Mustafa Kemal Atatürk'ün vizyonu, bu ilerlemenin temelini atmıştır. Cumhuriyet, milletin bu yoldaki inancını güçlendirdi.

“Türk gençliği, tarihini, dilini, kültürünü ve insanlık değerlerini öğrenip benimseyerek yükselecektir." Mustafa Kemal Atatürk

Ancak son yıllarda, yanlış iç ve dış politika kararları ülkemizi sıkıntıya soktu. Cumhuriyetin dayanağı olan kurumlar zayıflatıldı, adalet ve hukuk kurumları zayıfladı, ifade özgürlüğü kısıtlandı.

"Bir millet, tarihini öğrenmeyi bıraktığı gün, ya toplumunca itilir ya da başkaları tarafından çekilir." Halil Inalcik

Dış politikada yaşanan hatalar ve bölgesel sorunlar, ülkemizi uluslararası alanda izole etti ve içe kapanmaya itti.

"Yurtta sulh, cihanda sulh." Mustafa Kemal Atatürk

Ekonomik olarak da bu hatalardan dolayi zorlu bir dönemdeyiz ve birçok insanimiz bu zorluklarla basa çıkmak durumunda kaldilar.

Ancak umutsuzluğa kapılmak yerine, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı, cumhuriyetçi ideallere daha sıkı sarılmamız gerektiğini hatırlatıyor. Adalet, hukuk, özgürlük ve Cumhuriyet değerlerini yeniden tesis etmek, cumhuriyetin temellerini güçlendirmek anlamına gelir. Laiklik, milli egemenlik, kamuoyu vicdanı, bilimsellik ve akılcılık gibi Cumhuriyet'in temel ilkelerini korumak, Türkiye'nin geleceğini aydınlatır. Eğitim sistemini yeniden inşa etmek ve ekonomik refahı artırmak için çalışmak, Cumhuriyet'in ideallerini canlandıracak ve geleceği aydınlık kılacaktır.

"Aşk; yağmurun sabaha çıkmış haliyse, sevgi; denizin akşama durmuş haliyse, devrim de insanın umutsuzluğa karşı yatağa kapanmış halidir." Cemal Sureya

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı, cumhuriyetin temellerine olan inancımızı canlandırarak ve bu değerleri geleceğe taşıyarak ülkemizi daha aydınlık bir yarına taşıma fırsatıdır. Gelecekte, cumhuriyetin idealleri için daha fazla mücadele ve birlik içinde çalışma zamanıdır. şairimiz Can Yücel'in dizeleriyle son verelim: "Yenilmemek, direnmek değil; yenilse de direnmektir."

Cumhuriyet Bayramımiz kutlu olsun!

22 Eylül 2023 Cuma

Küresel Ekonomi, Resesyon ve Tahvil İlişkisi ve Sonuçları

 

Küresel Ekonomi, Resesyon ve Tahvil İlişkisi ve Sonuçları

ABD ekonomisinde getiri eğrisi yine tersine döndü. Hazine bonolarına ilişkin kupon ödemeleri, uzun vadeli tahvillere ödenen faizi aştığında sonuç ters getiri eğrisi oluyor. Bu alışılmadık trend 2020'de başladı ve 2023'ün sonuna yaklaştığımız bu günlerde de tekrar ediyor. Ters getiri eğrileri geçmişte ekonomik durgunluklardan önce yaşanmıştı ancak bu güne kadar sorunlar geçiştirilerek şekilde ilerledi. Yatırımcılar, daha yüksek faiz geliri elde etmek için parayı daha uzun süreli yatırmak yerine, kısa vadeli borçlanma araçlarından daha yüksek getiri elde etme olanağını tercih ederler. Bu, "tersine çevrilmiş getiri eğrisi" olarak bilinen şeydir. Benzeri görülmemiş bir durum değil, ancak ortaya çıkması nadirdir. Getiri eğrisinin tersine dönmesi, ekonomistler ve yatırımcılar tarafından ABD ekonomisi için bir uyarı sinyali, potansiyel olarak resesyonun habercisi olarak değerlendiriliyor.

2022'nin başlarında getiri eğrisi normale dönmüştü. 2022’den sonra tekrar tersine döndü ve o zamandan beri de ters durumda kaldı. Sorumuz, getiri eğrisinin yaklaşmakta olan bir resesyona doğru şekilde işaret etme riski hâlâ mevcut mu ve yatırımcılar buna nasıl tepki vermeli?

Tersine çevrilmiş getiri eğrisi nedir sorusu ile başlayalım. Getiri eğrisi kavramı farklı vadelerdeki tahvillerle başlar ve çoğunlukla ABD Hazine tahvillerinin getirilerine dayanır. Bunlar, yalnızca vadeye kalan süreye göre farklılık gösteren, eşit kredi kalitesine sahip tahvillerdir (hepsi ABD hükümetine olan güven ve buna dayalı kredibilitesi ile desteklenmektedir). Getiri eğrisini görüntülemenin basit bir yolu, üç ay, iki yıl, beş yıl, 10 yıl ve 30 yıl vadeli ABD Hazine tahvillerinin mevcut faiz oranlarına veya getirilerine bakmaktır. Yatırımcılar genellikle paralarını daha uzun süre yatırdıklarında daha yüksek getiri talep ederler. Buna, tahvil vadeleri uzadıkça getirilerin eğri boyunca arttığı normal bir getiri eğrisi denir.

Ekim 2022'nin sonlarında, 3 aylık Hazine bonosunun getirisi 10 yıllık Hazine tahvilinin getirisinin üzerine çıktı. 2022'nin sonlarına doğru bu tersine dönüş daha da belirginleşti ve 2023'te fark iyice genişledi. 3 ay vadeli Hazine bonosu faiz oranları şu anda 10 yıl vadeli Hazine tahvillerinden yaklaşık %1,1 daha yüksek.

Mevcut tersine dönüş büyük ölçüde Federal Rezerv'in (Fed) eylemlerine bağlanabilir. Enflasyon, 2021 ve 2022'de önemli bir sorun olarak ortaya çıktığında Fed, fiyat istikrarını koruma göreviyle kontrol ettiği kısa vadeli federal fon hedef oranını önemli ölçüde artırmaya başladı. 2022 başında yüzde 0'a yakın seyreden Fed politika faizi, 16 aylık dönemde yüzde 5,25 artırıldı. Fed'in faiz oranlarını arttırması ile birlikte, tahvil piyasasında bozulma netleşti. Kısa vadeli bono getirileri (3 ay ila 2 yıl aralığındaki Hazine bonoları), uzun vadeli Hazine tahvillerinin (10 yıllık ve 30 yıllık tahviller gibi) getirilerinden önemli ölçüde daha hızlı arttı. Bu eğilim, Fed'in, enflasyonun 2022 ortasındaki zirveden bu yana önemli ölçüde azalmasına rağmen, 2024 yılına kadar politika faizini daha yüksek tutacağını belirtmesiyle de devam ediyor.

3 aylık ve 10 yıllık Hazine tahvillerinin getirilerinin tersine dönmesinin bazı endişelere yol açtığına inanıyorum. Daha yüksek bir maliyete yol açıyor. Bu net bir tespittir. Kısa vadeli faiz oranları bu kadar yüksek olduğundan, ödünç alınan sermayeyi yeni ekipman ve tesislere veya ilave çalışanlara yatırırken karşılığını almak daha zor olduğundan, şirketler borçlanma konusunda giderek daha isteksiz hale geldiğini görüyoruz. Ancak şu ana kadar derin bir yavaşlamanın henüz yaşanmamış olması, şirketlerin borçlanma ihtiyacının çok da yüksek olmadığının göstergesi olabilir. Genel olarak bakıldığında şirketler, borç yükleri söz konusu olduğunda henüz sıkıntı belirtileri göstermiyor ve bilançolarını korumaya devam ediyor. Banka kredileri sıkılaşırken, bunun resesyona işaret edecek bir hızda olup olmadığı henüz net değil.

Son verilerde, işsizlik oranının %4'ün altında kaldığını gösteriyor. Bu noktaya kadar, işgücü piyasasının gücüyle desteklenen istikrarlı tüketici harcamaları, ekonominin büyüme yörüngesinde tutulmasına yardımcı oldu. Tüketiciler tasarruflarını harcamış ve daha fazla borç almış olsalar bile, işgücü piyasasında ücret artışları tüketicilerin sağlam bir harcama temposunu sürdürmelerine olanak sağlamak için yeterli düzeyde seyrediyor şimdilik.

Genel olarak tahminlerin en iyimser tarafta olduğunu görüyoruz. Ancak dünyadaki işsizlik rakamlarındaki gidişat ve PMI rakamlarındaki küçülmeler bize çok daha kötüsünün yaşandığını söylüyor. 1929 büyük buhranından önceki gayrimenkul krizleri ile 2008 yılındaki mortgage kredilerinde yaşanan balonların patlaması arasındaki fark sadece dijitalleşmiş türev ürünlerin ahlaksızca Wall Street tarafından şişirilmesinde saklıydı. Bunun hakkında daha önceki incelemelerimde de defalarca belirtmiştim. Günümüzde 2008 ekonomik krizi bitti yalanını 15 yıldan fazladır söylemeye devam ediyor.

Şimdi bu gözle büyük buhran ile günümüzde yaşanan 2. versiyonuna baktığımızda dünya ekonomisinde küçülmeye sebep olduğunu ve şu anda da söylenen dünya ekonomik küçülme tahminlerinin şu anki işsizlik rakamlarıyla uyumsuz olduğunu ve sistemik gelişen (doğrudan tüm ekonomilere yayılan) krizin dünyadaki tüm ekonomilere uğradığını görüyoruz. Büyük buhran zamanlarında net kreditör olan ABD, yine aynı şekilde günümüzde de FED vasıtası ile benzeri swap pencereleri ile ihtiyacı olan ülkelere yardımlar yapıyor. Geçmişte hesapsızca vermiş olduğu kredileri alamayan ABD, yine aynı şekilde bu kredileri alma yolunda sıkıntılar yaşıyor. Ayrıca gümrük duvarları koyma ve yeni ticaret yolları yaratma anlayışıyla Çin ve Hindistan arasındaki gerilimi artırma gibi politik gelişmelerde öncülüğünü yapıyor. Ayrıca enerji piyasasında Rusya kaynaklı büyük oynaklıklar yaşanıyor. Daha önce "pacman krizi" olarak bahsettiğim bir olgulamam vardı; sistemin açığının bulunduğu yapıdan bahsederken sermayenin milli gelirin tamamını yutma tehlikesinden bahsetmiştim. Bunda zaten şu anki lider yapıların sağ olarak tarif ettiğimiz siyasi yapıdan gelmeleri de bu tehlikelerin varlıklarını arttırmaktadır.

Sonuç olarak, insanlığın önümüzdeki 10 yıl boyunca büyük sıkıntılara gebe bir döneme girdiğini söylendiği şekilde bir toparlanmanın uzun süre oluşamayacağını çünkü üretim ve tüketim tarafındaki zincirlerin kırıldığını, arz ve talep şoklarının etkisinin öyle kısa sürede çözülmesinin zor olduğunu söyleyebilirim. Ekonomik krizlere sadece ekonomi açısından değil, sosyal hatta politik açıdan da bakılması gerektiğini dilim döndüğünce getiri eğrisi üzerinden anlatmaya çalıştım. Riskli varlıklara olan yatırımcı güveninin daha güvenli varlıklara kaçacağı bir sonuçta bu bağlamda yatırımcı davranışı olarak vuku bulması beklenmelidir.